Son yolculuk 14



Durum böyle olunca kendimi sürekli olarak parçalayıp sürekli olarak toplamaya çalışmakla geçiyordu yaşamım. Her gün yeni bir şeyler öğreniyor ve eski bildiklerimi pekiştiriyordum. Başlarda oyunlarda beni yenmeye yaklaşanlar oluyordu ama zamanla tüm hamleleri önceden sezmeyi öğrenmiştim ve istediğim zaman oyunun kontrolünü karşı tarafa veriyor gibi davranıp oyunu arka plandan gizlice yönetebiliyordum. O kadar detaylı ve güzel kurguluyordum ki oyunları tanıdığım hiç kimse beni yenemezdi. Bazen acaba öyle birisinin gerçekte olup olmadığını merak etmiyor değildim aslında.

Hayatı oyunlardan ibaret görüyordum o zamanlar. Herkes bir kalıp davranışın ürünüydü ve bu davranışı bilerek herkesi kontrol edebilirdi insan. Daha doğrusu herkesi bir süre için kontrol edebilirdi. Bu süre de karşındaki insanın ihtiyaçlarının değişmesi ile alakalıydı. Sistem insanı taklit edip tüketicilere istediklerini sunabiliyordu ama insanın sistemi taklit etmesi oldukça güçtü. Aynı sebepten dolayı karşımdakinin ihtiyaçlarını sürekli karşılayamıyordum. Daha doğrusu bunu istemiyordum da çünkü kendime biçtiğim hayatta insanların sürekli değişmesi gerekiyordu.

Hayatı istediğim gibi yaşıyordum aslında.  Her ne kadar dışarıda geçse de zamanım onun çok daha fazlasını kendi içimde geçiriyordum. Dışarıdaki hayat bana istediklerimi sunmuyordu ama kendi içimde yaşadığım hayat istediğim gibiydi. Tabiki benim dünyamda pembe bulutlardan eser yoktu. Onun yerine her zaman kapalı olan gri bulutlar ve asit yağmurları vardı. Parlak, canlı renkler yoktu mesela. Hatta kimi zaman bazı renklerin kaybolduğunu bile söyleyebilirdim. Grinin tonları vardı, siyah ve beyaz vardı. Ayrıca her tonun içine bulaşmış az miktarda renk vardı. Mavimsi gri veya yeşilimsi koyu gri gibi renklerden oluşuyordu dünyam.

Biraz karışık anlattığımın farkındayım ancak başka türlü geçmişimde yaşadıklarımın hayatımı nasıl değiştirdiğini anlatmam mümkün değil. En iyisi oyunlardan devam edelim. Hatta daha iyisini yapıp sana örnekler vereyim. Böylece daha iyi anlayabilirsin.

Bundan yıllar önce ben hala üniversiteye devam ederken bayan bir arkadaşımla Beykoz'da bir kafede oturup sohbet ediyorduk. Çok büyük bir kafe değil ve bu yüzden masalar birbirine oldukça yakındı. Arkadaşım güzel bir kızdı, karşı tarafı etkilemeyi başarabilirdi görünüşüyle. Aramızda duygusal anlamda bir olay yoktu ama onun arkadaşlığına değer veriyordum sadece. O gün üzgündü biraz. Çok da önemli olmayan sorunları vardı ve benden oyunları öğrenmek istemişti. Oyunları öğrenirse acı çekmeyeceğini düşünüyordu. Ona da sana yaptığım uyarıyı yaptım ve anlatmaya başladım.

Bu esnada bizim oturduğumuz masanın hemen yanındaki masada 3 tane kız oturuyordu. İşin garip tarafı bir tanesi bana bakıyordu. Arkadaşıma gülümseyerek yaklaştım ve izle ve öğren dedim. Bir oyunun başlangıcındaydım. O kız bana karşı ilgi duymuştu ve benimle arkadaşımın arasındaki ilişkiyi merak ediyordu. Onu biraz kıskandırmak iyi olur diye düşündüm ve arkadaşımla biraz daha samimi konuşmaya başladım, arada elini tuttum. Bir diğer taraftan da davranışlarımın kızın üzerindeki etkilerini ölçüyordum.

Onun elini tutmamdan pek hoşlanmamış gibiydi. Böyle olunca onun uzaklaşmaması için geri çekildim ve telefonumla mesaj gelmiş numarası yaptım. Sanki telefonuma gelen mesaj beni üzmüş gibi davrandım ve arkadaşıma hararetli bir şeyler anlatmaya başladım. Yüzümden öfkeli olduğum belli oluyordu. Kız benim ilişkide olduğum birisiyle mesajlaştığımı düşünmüştü ve onunla aramda sorunlar olduğunu düşünmesini sağlamıştım. Oyunun devamı daha eğlenceliydi çünkü o noktada oyunumun içine girmişti.

Telefonumu oturduğum koltuğun üzerine fırlattım yazdığım bir mesajın ardından oysa kimseye mesaj göndermiyordum. Daha sonra bitti dermiş gibi ellerimi iki yana açtım ve çarpık bir şekilde gülümsedim. Bu hareket benim yeni ilişkilere açık olduğumu gösteriyordu. Daha sonra aşk hakkında konuşmaya başladık arkadaşımla. Aşk hakkındaki düşüncelerimle beni tanıma isteğinin iyice artmasını istemiştim. Öyle ki aşkla alakalı olan fikirlerim arzulanmamı sağlamalıydı. Bu esnada kızın tavır ve davranışlarından onun içe kapalı birisi olduğunu anlamıştım ve duygusal yapısından emin olmuştum. Ben aşkın büyüklüğünden, ölümsüzlüğünden bahsettikçe onun gözlerinin içi gülüyordu.

Artık oyunun en son aşamasına gelmiştim. Aşk ile alakalı bölümü güzel bir biçimde bitirdikten sonra yalnızlıktan konuşmaya başladım. Yalnızlığımı anlatmakta hiçbir zaman zorlanmadım ben. Hele yalnızlığımı aşkın yokluğu ile birleştirerek anlattığımda kızın bana ilgisinin iyice arttığını hissettim. Öyle bir an geldi ki oyundaki yapılacak hamle sayısı azalmıştı ve ben kısık sesle konuşmaya başladım. Beni dinlediğinden emindim ve ona dinlemeye devam etmesi için harekete geçmesini söylüyordum ve o arkadaşlarını bırakarak arkamdaki masaya oturdu daha yakın olabilmek için.

Oyunun sonu gelmişti ve oyun tam anlamıyla planladığım ve istediğim gibi gelişmişti. İlk andan itibaren sürekli olan kızı ölçmüş ve onun gelecek hareketlerini tahmin etmiştim. Yüzlerce farklı hamle kurgulamış ve içlerinden en uygun olanlarını seçmiştim. İşte bunları yaptığın zaman iyi bir oyuncu olabilirsin ama daha önce de söylediğim gibi iyi bir oyuncu olmak değil oyun oynamamak gerekiyor.

O kızla olan oyunumun sonunu merak ettiğini görüyorum. Daha önce de söylemiştim oyunların kazananı yoktu ve o gün kimse kazanmamıştı. Kız arkama oturduktan sonra ellerimi iki yana açıp "işte oyun böyle oynanır" demiştim. Bunu duyan kız ise yerinden kalkıp bir daha bana bakmamıştı. Arkadaşım neden böyle yaptığımı sorduğunda "oyunların kazananı yoktur" demiştim. Ne demek istediğimi anlıyor musun? O kızla konuşabilir, buluşabilir, ileride bir şeyler yaşayabilirdim ama bunların hiçbiri gerçek olmayacaktı. Gerçeğin peşinde koşan bir insan için sahte olan her şey değersizdi. Belki kız bu süreçte yaşananların gerçek olduğunu düşünecekti ki bunu sağlayabilirdim ama ben sahte olduğunu bilecektim. Sahtelikle yaşadığım için kendime kızacaktım sonra.

Hala beni anlamadığının farkındayım. Bu yüzden söyle anlatayım sana. Köprünün kenarında yanımda duruyorsun ve etrafımızda yüksek binalar ışıklarını gökyüzüne saçıyor. Ancak bu görüntü bir yanılsama da olabilir. Mesela devasa bir resim yapılmış ve senin önüne koyulmuş olabilir. Sense yeteri kadar yakınlaşamadığın için aradaki farkı göremiyor olabilirsin. Başka bir örnek vereyim sana. Bir pipo resmi var ve resmin altında "bu bir pipo değildir" yazıyor. O kızla yaşadıklarım pipo resmiydi ve ben onun pipo olmadığını biliyordum.

Evet anlamaya başladın. Başka bir şey söyleyeyim sana etrafındaki her şey o pipo resmi ve hiçbiri gerçek değil. İstersen gerçek olmayanlardan konuşalım biraz ve bunu hayatımdaki başka örneklerle açıklayayım sana.

0/Post a Comment/Comments