Son yolculuk 8

Beklentisiz yaşamak güzeldi aslında. En azından hayal kırıklığı olmuyordu ancak her ne kadar beklentisiz olduğumu söylesem de bir tek beklentim vardı "anlaşılabilmek." Ancak o beklentimden çok uzaktaydım. İnsan beklentilerine ulaşamadığı zaman mutsuz olurmuş ve beklentisini gerçekleştirebilmek için çabalarmış. Benim sorunum ise beklentime nasıl ulaşabileceğimi bilmememdeydi. Bu yüzden boşuna yaşıyormuş gibi hissediyordum kendimi.
Aslında o günlere dair çok anım yok benim. Belki bunun sebebi kendi dünyalarımda gerçekten daha vakit geçirmemdi. İşin garibi hayal de kurmuyordum. Kimsenin olmadığı bir diyara gidiyor ve karanlık bir köşede tek başıma oturuyordum. Bu sayede bana dair tüm beklentileri yok edebiliyordum. Daha öncede söylediğim gibi hayata dair her şey bana sahte ve yapmacık geliyor bu yüzden onları reddediyordum. Derslerime çalışmamam, arkadaş edinememem de bu sebeptendi. Sistemin bana sunduğu hiçbir şeyi kabul etmek istemiyordum. Bir diğer parçam ise yalnızlıktan kaçıyor ve insanlara yakınlaşmak istiyordu ama yapamıyordum bunu.

Bu dönemde de beraber dalga geçtiğimiz bir arkadaşım vardı beni. Uzun boylu ve oldukça iri yapılıydı. Hayatla dalga geçmeyi severdi. Böyle olunca benimle de iyi anlaşıyordu ve kafası çalışan birisiydi. Onunla zaman geçirmek güzeldi. Bir çocuk daha vardı, hani en arka sıraya oturup hiç konuşmayanlar vardır ya onlardan birisiydi işte. O çocuğu daha fazla severdim ama ben. Onun sessizliğini kendime benzetirdim. Bir gün bahçede oturmuş aramızda konuşuyorduk. Ona neden konuşmadığını sorduğumda bana "beni anlayacak kimse yok" demişti. O kadar canımı yaktı ki bu cümle kendimi yüksek bir yerden atmak istedim. Bende o kimselerden birisi değildim ve bu çok kötüydü.

Düşünsenize insanları beni anlamadığı için eleştiriyordum ama ben bile onları anlamıyordum. Bu sözünden sonra onunla daha fazla yakınlaştım. Benden çok farklıydı aslında ama yalnızlık adında o kadar büyük bir ortak noktamız vardı ki aramızdaki bağları tek başına örmüştü bile. Bu yüzden lisedeki arkadaşımın kim olduğunu sorsalar onun adını verirdim ben.

Ayrıca o yaşlar kişinin kendini bulduğu, kararlarını verdiği ve yolunu çizmeye başladığı yıllardır ve bende bunları yapıyordum. O zamanlar bilmiyordum ama aldığım kararlar geleceğimi şekillendirecekti. Şu anda olduğum kişi bir anda ortaya çıkmamıştı. Geçen yılların her anı benim oluşmama kat sağlamıştı aslında. Bu yüzden kişinin kendisini tek bir kelime ile anlatmasına karşıyımdır. Ben onca şey yaşamışken sen benden kendimi anlatmamı istiyorsun. Sana onlarca cümle, kitaplar söyleyebilirim ama benden tek bir kelime duymak istiyorsun. Amacın beni bir kelimenin içine sıkıştırıp bir kenara fırlatmak farkındayım.

Seninle bir sorunum yok benim. Sonuçta bir şekilde yanımda duruyor, beni dinliyorsun. Bu bile seni tüm diğer insanlardan daha önemli yapıyor. Sanırım bu cümle bile durumumu açıklamaya yetiyor aslında. Herkesi karşıma aldım ben. En başta sistem karşıma geçti. Onun anlaşamayınca tüm insanları sana karşı kolayca çevirebilir. Hakkında birkaç yalan haber, birkaç iftira ve bir anda bitersin. Kimse adını hatırlamaz senin. Biraz düşün sistem bunu kaç kişiye yaptı şimdiye kadar? Kaç kişiyi yok etti hayattan. Şaşırdığını ve gözlerinin büyüdüğünü fark ediyorum merak etme sana bir zarar gelmeyecek.

Hala uyanma dönemindesin sen. Bazı şeylerin yanlış gittiğini fark ettin ama henüz farkında değilsin. Bu yüzden korkma sen sistem için bir tehdit değilsin hatta onun için bir ödülsün. Uyanmaya başlayınca canın yanmaya başlayacak ve sistem bunu görüp sana pahalı oyuncaklar sunacak. Bu oyuncaklarla seni oyalayacak ta ki şüphelerin ortadan kalkana kadar. Sonuçta sistem senin acı çekmen faydalanacak ve seni daha fazla kullanmış olacak. Ancak sen beni köprünün kenarında gördün ve yanıma geldin. Daha sonra hikayemi dinlemek istedin. Eğer bu yolda devam edersen büyük şeyler başaracağına inanıyorum.

Tekrar hikayeme dönecek olursak ki nerede kaldığımı hatırlamıyorum bile, liseyi sevmedim ben. Tek bir anını bile sevmedim. Bir tek o kız vardı ama konuşamadığım için anlamı yoktu bunu. Senin de konuşamadığın zamanlar oldu mu acaba? Hani kelimeleri sıralayarak cümle yapamadığın zamanlar veya kelimelerin saçma sapan bir şekilde sıralandığı ve anlamlı bir kelime kuramadığın zamanlar oldu mu? Ya da "seni seviyorum" demek yerine "şu havalar ne kadar soğuk gidiyor" dediğin zamanlar yaşadın mı? Bunları yaşamadıysan beni anlayamazsın bu yüzden yaşadığını var sayıyıorum.

Her şey garipti. Şu hayattaki en kötü şeyin hissettiklerini söylememek olduğunu anladım ben. Sonra o kelimeler birleşip bir gece vakti boğazını sıkabiliyor ve sen uyuyamıyorsun. Uyuyamamak değil sorun. Düşüncülerden kaçamıyorsun ya işte bu canını yakıyor senin. Konuşamadığın her an eksiliyorsun aslında. Sanki kumdan oluşmuşsun gibi her adımında dökülüyorsun veya tüm dünya bir ateş ve sen her adımında onun içine daha fazla gidiyorsun. Canın yanıyor, canın ve bunların hepsi sadece konuşamadığın için oluyor. Yoksa o zamanlarda konuşsam veya konuşmasam çok bir şey değişmezdi. Ancak o kelimeleri içinde taşıdığı sürece insanın hayatı çekilmez oluyor.

Benim o zamanki hayatıma dair ufak tefek fikirlerin oluştu gibi. Benim anlattıklarıma bakarak özgüvenimin olmadığını düşünebilirsin ki bunda sonuna kadar haklısın. Kendini tanımayan insanın özgüveni olmazmış ve ben kendimi tanımıyordum. En kötüsü de bu aslında insan neden var olduğunu bilmeli. Hayata dair amaçları olmalı. Gitmek istediği bir yol, arzuladığı bir gelecek olmalı ama bende bunların hiçbirisi yoktu. Ben hayatı hiç anlamamıştım. Her şeyin okuduğum kitaplardaki gibi olmasını istiyordum. Kitaplar daha gerçekti yaşadıklarımdan ve bu yüzden ben kitaplarda yaşamak istiyordum. En azından çektiğim acılar gerçek olurdu.

Konu hep gerçeklik tartışmalarına geliyor. Hayatım boyunca da böyle oldu hep. Hissettiğim duygular olurdu ve ben onların ne kadar gerçek olduğunu sorgulardım. Sevdiğim insanlar olurdu ve ben onların gerçekliğini sorgulardım. Acı çekerken onun gerçekliğini sorgulardım. Gerçek olmayan hiçbir şeyi hayatımda istemedim ben. Sistem ile aramızdaki en büyük fark buradaydı. Ben gerçekleri isterdim sistem ise onların bir taklidini verirdi. Bir pipo resminin üzerinde yazan "bu bir pipo değildir" yazısı gibiydi her şey.

Elbette o yaşlarda bu kadar derin düşünmüyordum ancak gerçeğin peşinde koştuğumu hatırlıyorum. Gerçek arkadaşlar, gerçek bir sevgi gibi kavramların peşine düşmüştüm. Bunların peşinde olmasaydım eğer hayatım çok farklı olabilirdi. Olasılıkları düşünüyorum, sonra olasılıklara göre gelecek hikayeleri yazıyorum ve hayatımın ne kadar farklı olabileceğini görüyorum. En basiti eğer gerçeği aramasaydım o yıllarımı yalnız yaşamazdım. Kız arkadaşım olabilirdi mesela. Arada elini tuttuğum, konuştuğum, sohbet ettiğim birisi olabilirdi. Ancak ben o dönemlerde gerçekten sevdiğim birisinin olup olmadığını sorguluyordum. Ondan da bu yüzden uzaklaştım zaten. Bunun aksini düşünsem gidip konuşabilirdim belki.

Çocukluğuma dönecek olursak eğer o zaman kendime güvenim yoktu. Küçük, şişman bir çocuktum ben. Hayattan alamadığım keyfi yemeklerden almaya çalışıyordum. Bu da yapay bir yöntemdi ve aynaya baktığımda gördüğüm kişiyi sevmiyordum. Kişi ilk önce kendini sevmeli. Neye benzediği veya nasıl göründüğüne bakmadan sevmeli hatta. Daha sonra kendini güzelleştirmeli ama dışsal bir güzellikten bahsetmiyorum ben. Kişi içini güzelleştirmeli. Ben düşüncelerimi güzel tutmaya çalışıyordum dünyayı kirli görsem de ben temiz kalmak istiyordum. Belki de bu yüzden kaçmıştım hayattan.

Ancak dünyanın kiri kurtulabilecek bir şey değildi. Damarlarında yayılan kötü bir virüs gibi mutlaka kanına girer ve seni ele geçirirdi. Her geçen gün daha fazla kirlenirdin ve en sonunda görünmemeye başlardın. Sistem böyle insanlar istiyor. Kirli, yaralı ve aynı insanlar yaratmaya çalışıyor. Fakat o insanı o kadar güzel pazarlıyor ki herkes onun yerinde olmak için çalışıyor. İnsan kirli olsa da daha parlak elbiseler giyip daha gösterişli bir hayat yaşayabiliyor. Para, pul, mal, mülk değil insanların peşinde olduğu şey. Herkes şöhreti istiyor, onu arzuluyor, onun için yaşıyor. Televizyon şöhret pazarlayan yarışmalarla dolu ve insanlar oralara çıkıp ünlü olmak istiyor. Hayatın böyle daha güzel olacağını zannediyorlar ama o hayatın nasıl olduğunu bilmiyorlar. İnsanların zihinlerine yerleştirilen bir filtre var ve bu sayede daha parlak, şaşalı görebiliyorlar şöhretin yollarını. Parlak olan şeyler insanların ilgisini çekermiş ya hani aynı bu şekilde. Ancak şöhretin dünyası insanların düşündüğü gibi değil ve oraya gidenler de mutsuz oluyor.

0/Post a Comment/Comments