Son yolculuk 6

Galiba bu yüzden hep gittim ben. İnsanlardan, sokaklardan hatta şarkılardan bile gittim. İnsanlar garipti onların hayatında kalamayacağımı anladığım zaman gittim. İnsanlar hayatlarına kimseyi kabul etmiyorlar artık. Yalnızlıktan dem vurup yüreklerinin kapılarını kapatanlar yine onlar. Çok kapının önünde sabahladım ben. Açılmalarını bekledim onların ama beklemek boşunaymış. Olmayacak dualara çok amin dedim ben ve bu şekilde anladım gerçeğin bazen neden önemli olduğunu.

Beklemek ulaşmaktan daha keyifliydi benim için bu yüzden hep zor yollarda yürüdüm. Gitmek diyordum en son olarak oradan devam edeyim en iyisi. Ben hep gittim. Ancak ben kalarak gittim. İnsanlara kalacağımı gösterdiğim zaman onlar beni gönderdi ama hep giden ben oldum. Önümde bir kapı vardı başlangıçta. Sonra onun arkasına duvar örüldü ve başka bir tane. Ben kapıyı açtım, duvarları tırmandım, göletlerden geçtim sadece bir yüreğin içine girebilmek için. Ancak bu kadar uğraşmama rağmen hep kovuldum. İnsan kalplerine kimseyi almıyorlar ve her şeyi yüzeysel yaşıyorlar. Buna rağmen kalpleri kapattıkları zindanda çürüyüp gidiyor ama farkına bile varmıyorlar. Gün geliyor sevmek istiyorlar ama bunu yapamayacaklarını o an anlıyorlar.

Benim hikayem böyle aslında. Kalmak isteyen ama giden birisiyim ben. Gidiyorum çünkü insanları anlıyorum artık. Ne zaman kılıçlarını çıkaracaklarını iyi biliyorum. Sorun kavga etmek veya korkmak değil. Kılıcın tenimi kesmesi hiç değil sadece savaşlardan kalan bir yorgunluk var bende. Gururla gösterdiğim yaralarım var. İnsan sonunu bildiği bir şeyi yaşamak istemezmiş benimki de öyle bir durum. Yoksa zordur beni oyunlarda yenmek.

En iyisi çocukluğuma döneyim ben. İlk okul bitince başka bir okula başladım. Yeni bir okul ve yeni dersler vardı. Biraz da büyüyor olmanın verdiği kendine güvenmişlik vardı. Ancak okul tam istediğim gibi değildi. Yaşıtlarımdan daha kiloluydum ve boyum daha kısaydı. Hatta bizim sınıfta yaşça büyükler vardı ve ben onların yanında çocuk gibi kalıyordum ki öyleydim. Böyle olunca biraz daha uzaklaştım ancak bu sefer derslerden de uzaklaştım. Artık onların işime yarayacağına inanıyordum.

Bu yüzden kendime yeni bir dünya inşa ettim. 4 yaşında okumaya başladığım Jules Verne kitaplarını tekrardan okudum. Artık daha gerçek hayallerim vardı benim ve astronot olmaktan vazgeçmiştim. Her zaman hayalimdir uzaya çıkmak ama bunu yapamayacağımı anlamıştım artık. Bir süre boyunca büyüyünce ne olmak istediğimi bilemedim ben. Sanki fırtınalı bir denizdeki küçük bir kayıktım ben. Fırtına beni nereye sürüklerse oraya gidiyordum ama bunu bilmeme rağmen ne kürek çekmekten ne de kayığa dolan suyu atmaktan asla vazgeçmiyordum. Asla yılmıyordum ben. Belki vazgeçersem kendim olmayı bırakırım diye korkuyordum o zamanlar.

Bu açıdan baktığım zaman yaptığım her hareketin mantıklı olduğunu görüyorum. O zamanın şartları altında düşünürsek eğer hiçbir zaman kendi mantığımın dışına çıkmamışım. Elbette başka birisi olayları sorgulasa büyük ihtimalle yaşadıklarımı saçmalık olarak görebilir ancak bu yapılan en büyük hatadır. Herkesi kendi şartlarına göre yargılamak gerekir. Çok zengin bir insanın çok fakir bir insana elbiselerin çok kötü demesi gibidir. Herkesi kendi standartlarında incelemek gerekir.

Hastalıklı ve kendi başıma büyümüş bir çocuktum ben. Hayata birkaç adım önde başlamıştım. Durum böyle olunca yaşıtlarım ile ilişki kurmakta zorlandım hep çünkü onlar bana basit geldi. Kendimden büyükler ile de iletişim kuramadım çünkü onların lisanını bilmiyordum. Bu yüzden arada kaldım ben. Ne şimdideydim ne de gelecekte. Bu yüzden zamanı hiçbir zaman anlamadım ben.

Beni hayattan uzaklaştırabilecek her şeyi yapmaya başladım böylece. Kitaplar güzel bir yoldu ama yeterli değildi bu yüzden tüm vaktimi bilgisayar oyunlarıyla geçirmeye başladım. Şanslıydım ki bu zamanımda yanımda olacak iki tane arkadaşım vardı. Birisi ile çok samimiydik, hemen hemen tüm vaktimi onunla geçiriyordum. Diğer arkadaşım ise işine geldiği zaman bize katılıyordu. Garip ama o çocuk benim yalnızlığıma ortak olabilmişti. Bunu yapmak isteyen çok insan oldu ama pek azı bunu başarabildi. Bu yüzden o arkadaşın yeri benim için hep ayrıydı.

Bir diğer taraftan orta okul zamanı ergenlik çağının başlangıcında olan bir zamandadır ve zamanda beni ilişkilerden soğutabilecek kadar pis şey gördüm. Hepsini anlatmayacağım elbette ama insanın içine yerleşen cinsellik arzusunun nasıl kölesi olabildiğini gördüm ve insanlardan ayrılmaya asıl burada başladım. "Onlar ne aşkı biliyor ne de sevmeyi" dediğimi hatırlıyorum. Daha sonra onların olduğu yerde bulunmam dediğimi de hatırlıyorum. Her şey o kadar basit geliyordu ki bana vazgeçmiştim birçok şeyden.

Bu vazgeçişler sonucunda kendi dünyamın içine iyice girdim. Ayrıca yine kendimden büyük başka arkadaşlar edinmiştim hem de bu sefer aramızdaki yaş farkı çok daha fazlaydı ama sorun değildi benim için. Artık onlarla aynı lisanda konuşabiliyordum. Özellikle bazı konularda kendimi daha fazla geliştirdiğim için bu alanlarda uzmanlaşmaya başlamıştım. Yine de tam olmuyordu bu çünkü onların gözünde çocuktum. Elbette o yıllarda çocuktum ben ama kimse yüreğimin daha yaşlı olduğunu fark etmiyordu.

Ben daha bebekken annemin bana insanları anlattığını hatırlıyorum. İyisiyle, kötüsüyle insanlar hakkında bilgi verirdi hep bana. Belki de insanlara olan merakım bu zamanlarda ortaya çıktı. Her zaman onları anlamaya çabaladığımı biliyordum. Ancak bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Birçok noktada onlardan farklıydım, konuşacak bir konu bulmakta bile zorlanıyordum ama neden onları bu denli tanımak istiyordum? Belki bunun sebebi onları kendime benzetmekti veya onları anlayıp onlara benzemek istiyordum. İkinci ihtimal daha doğru olabilir aslında onlara benzersem yalnız olmazdım ve yalnızlık benim ilk hissettiğim güçlü duygulardan birisidir. Daha önce söylemiştim ama tekrar edeyim yalnızlığa karşı verilen bir savaş benim ömrüm.

Ailem benim bu durumumdan endişe ediyordu aslında. Evet iki tane arkadaşım vardı ve birisi ile çok yakındım ancak başka hiçbir şeyi umursamıyordum. Okulu zorla bitirdiğimi söylesem yalan olmaz herhalde. Nedenini çok iyi biliyorum çünkü çalışmıyordum. En başta zorla giydirilen takım elbiseden nefret ediyordum. O zamanlarda bile ötekileştirme çalışmalarının bir ürünü olduğunu düşünüyordum. Bendeki farklılıkları yok etmek için başkaları ile aynı görünmem gerekiyordu. Kabul edelim insanları tek tipleştirmek istiyorsanız başvuracağınız ilk yöntemlerden birisidir bu. Askerliği düşünün neden herkesin elbisesi aynıdır? Aynı seviyedeki insanlar aynı elbiseyi giyersiniz çünkü bu sizin konumunuzu gösterir. Oysa biz askeriyede değildik ama aynı sistem geçerliydi.

Elbisenin aynı görünmemesi için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Kravatımı tam sıkmıyor, gömleğimi dışarıya çıkarıyor veya farklı renkte çorap giyiyordum. Ancak bunların hiçbiri üzerimdeki o elbiseye olan nefretimi gideremiyordu. Zaten ilk okul yıllarından kalma bir bir nefretim vardı ve bu giderek artıyordu. Sistem bana uygun bir okul bulmak yerine beni de herkes gibi yapmaya çabalamıştı. Böyle olunca da ben akıntıya karşı yüzmeye çalışan birisi gibi debelenip duruyordum. O zamanlar bilmiyordum ancak o yıllarda yaşadıklarım geleceğimi derinden etkileyecekti. Bunu bilseydim de aynı şeyleri yapardım. Bunu söyleyebilmek belki en büyük kazancım benim.


0/Post a Comment/Comments