Son yolculuk 5

Okul hayatım garipti benim. Derslerimde hep başarılı oluyordum ama çalışmıyordum. Okulda anlatılanların zerre kadarını umursamıyordum aslında. Sanki anlatılanlar hiçbir işime yaramayacak gibi hissediyordum. Öyle değil mi ama? Eğitim sistemi bir sürü gereksiz bilgi ile dolu. 2 kere 2'nin 4 ettiğini anlamakla o kadar meşgul ki sistem nasıl iyi insan olunur konusu anlatılmıyor hiç. Ancak kötü olmak anlatılıyor durmaksızın. Eğitim sistemi kötü insanların başarı hikayeleri ile dolu aslında.

Konumuza dönelim garip bir çocukluk yaşadım ben. Arkadaşım yoktu ama oyun oynadığım insanlar vardı. Ancak fiziksel olarak onlar kadar güçlü olmadığım için oyunlarda başarılı olamıyordum. Oyunlarda başarılı olamayan birisinin arkadaş edinme ihtimali yok ile aynı seviyedeydi ki yok seviyesindeki bir ihtimal çoğunlukla gözden kaçabilir. Hatırlıyorum da bir adam tanımıştım. Sahil kenarında şehir ışıklarına bakarken "benim mutlu olma şansım yok" demişti. Onun yüzüne baktığımda gerçekten şansının olmadığını gördüm. Mutluluğu bilmiyordu o. Birçok insan mutluluğu bilmiyor. Kendilerini yalanlarla kandırıp mutlu olduklarını söylüyorlar. Yeni bir telefon alıp mutlu olmaz insan. Mutluluk insanın kendisi ile alakalı değildir. Aksine mutluluk başkaları ile alakalıdır. Mutlu olmak için başkalarına hediye almalı insan.

Yok garip bir ihtimal düzeyidir ki hayat bana o seviyenin de kandırmaca olduğunu öğretti. Ne zaman "şansım yok"u içeren bir cümle kursam hayat bana o şansımı gösterdi ama ben tutunamadım. Herhalde benim beceriksizliğim bu, benim salaklığım, yeteneksizliğim. Bir kelebeği avuç içinde tutmak gibi aslında. Eğer fazla sıkarsanız onu öldürürsünüz eğer az sıkarsanız kaçıp gider. Ben ise onu öldüreceğimin korkusu ile avucumu kapatamadım bile. Ben hep burada kaybettim aslında. Gitmekle kalmak arasında bir yere oturdum ve ne gidebildim ne de kalabildim.

Hatırlamak zor aslında. Hem aradan uzun yıllar geçmiş hem de hatırlamanın çok bir faydasını görmedim. Eskiden hiçbir şeyi unutmazdım ben. Hatta biraz abartarak söylemek gerekirse o anki gibi hatırlardım. Ancak hatırlamak can yakmaktan başka bir işe yaramıyor günümüzde. Hatırladıkça sisteme ayak uyduramıyorsun mesela. Sistem unutmanı istiyor senin, unutmazsan kendini dışlanmış buluyorsun. En büyük aşkını hatırlamayı sürdürürsen başka birisi nasıl gidebilir hayatına? Sistem başkalarının girmesini istediği için sen hatırlayamıyorsun işte. Yazın çıkan aptalca şarkılar gibi hayat, hiçbir anlamı yok ama seni eğlendirebiliyor. Bu kadar basit, yaşıyorsun işte.

Konudan konuya neden atladığımı bilmiyorum aslında. Normalde sevmem bunu ama sevmediğim şeyleri yapmayı alışkanlık haline getirmişim. Bu yüzden lafı fazla uzatmadan geçmişe geri döneyim ben. Okuldayken yalnız olduğumu söylemiştim ama durum tam olarak öyle değildi. Arkadaşlarım vardı ama onların hepsi büyüktü benden. Ancak yaşça küçük olduğum için onlarla aramızda fark vardı. Belki ben uzay gemilerinden bahsedebiliyordum ama onların dünyası bana göre değildi. Büyümek onların lisanında konuşmak istiyordum ama yapamadığım için mutsuz oluyordum. Ne şimdideydim ne de gelecekte. Zamanın bir köşesinde sıkışıp kalmıştım ben.

Büyüdükçe onların dünyasının çekici olmadığını anladım. Hatta dünya giderek kirlenmişti. Bu yüzden çözüm küçülmekti. Herkes büyürken ben küçülmeliydim ki dünyayı tekrardan o eski masumiyeti ile görebileyim. Ancak hayatı hep ters yolda giderek yaşayan ben büyümeyi tercih ettim. Çok net hatırlamasam da o zamanlar sistemi yenmeye ve dünyayı temizlemeye karar verdiğimi hatırlıyorum. 8, 9 yaşındaki bir çocuğun neden bu kadar büyük bir hedefi olduğunu bilmiyorum. Karşıma böyle söyleyen bir çocuk çıksa "manyak mısın olm sen, git oyuncaklarınla oyna" derdim ama insan bunu kendisine söyleyemiyor. Hele geçmişine bunu söylemek mümkün olmuyor pek.

Hatırladığım çok fazla şey yok aslında. Her şeyi hatırlamak gereksiz bir yük aslında bu yüzden unuturuz bazı şeyleri. Sadece önemli olanları hatırlarız. Bu yüzden o zamana dair bir çok şeyi unuttum ben. Bir tane kız vardı ilk okul zamanımda. Onu beğendiğimi hatırlıyorum, duruşuyla, gülüşüyle, bakışıyla güzeldi bana göre. İsmini hatırlamam mesela ama ilk hoşlandığım kız olduğu için onu ayrı bir kenara koydum. Bir anlamı yok aslında bunun ama bir taraftan kendi kendimin otopsisini yaptığım için önemli noktalar. Ayrıca o zaman hissettiğim duygunun masumiyetini unutmak istememem. Birçokları bunu unuttuğu için kaybediyor.

O zamanlar çocuktum daha bu yüzden aşkın anlamını bilmezdim ama yabancı bir şarkı dinlemiştim ve aşk böyle bir şey olmalı demiştim. Sözlerini anlamıyordum zaten anlamama da gerek yoktu. O kadar masum, o kadar temizdi ki şarkı aşkı masumiyet ile özdeşleştirmiştim zamanında. Sonraları bunun düşündüğüm gibi olmadığını acı bir şekilde öğrendim. Aslında aşk benim o zaman düşündüğüm gibiydi sadece aşk artık yoktu. Bu yüzden o küçük halimin kendi aşk tanımı çerçevesinde aşık olduğunu söyleyebilirdim. Ancak konuşamadım tabi ki. Böyle bir huyum vardır ve bazen söylemem gereken sözleri söyleyemem. Belki aradığım kelimeleri bulamamamdır bu sorunun sebebi. Zaten o zamanlar hissettiğim duyguyu tanımlayamıyordum bile sadece onu gördüğüm zaman kalbim daha hızlı çarpmaya başlıyordu ve istemsizce terliyordum.

Daha önce söylediğim gibi çok fazla arkadaşım yoktu. Daha doğrusu çok fazla insanı hatırlamıyorum. Bir tane arkadaşım vardı ama. Beraber oyunlar oynardık. Okulun duvarına tırmanıp kaçar ve daha sonra ön kapıdan içeriye girerdik. Bir tane evin çatısına çıkar ve güvercin beslerdik. Bunun haricinde başka bir anı kalmadı zihnimde. Demek ki benim için oldukça önemli deneyimlerdi o zamanlar. Gariptir aslında bir çocuğun yalnız kalması. Daha da garibi o yalnızlığımı doldurmaya çalışmam ve benden büyüklerin yanına gitmem. Yalnızlıkla çok uğraştım ben ve onu çeşitli yollarla uzaklaştırmaya çalıştım. Aslında yalnızlığa karşı verilen bir savaştı benim ömrüm.

Pek sevmesem de okul benim için kendimden uzaklaşma yeriydi. Bu yüzden onu sevdiğimi bile söyleyebilirim. Hatırlamasam da o zamanlar kendimden korkuyordum ki yalnız kalmamaya çalışıyordum. Söylediğim gibi okul aslında bana hiçbir şey öğretmedi sadece 2 kere 2'nin 4 ettiğini söylediler ama ben zaten bunu biliyordum. Bu yüzden derslerde sıraya ters oturan çocuktum ben. Belki de hayat ile olan anlaşmazlığım bu dönemde başlamıştı. Hep herkesten başka bir yöne baktım ben. Herkesin doktor, öğretmen olmak istediği bir dünyada ben astronot olmak istedim çünkü bu dünya bana yetmiyordu ve kaçmak istiyordum. Yıllar sonra düşündüğüm zaman vardığım en net sonuç bu oluyor.

Kaçmak ve gitmek arasında büyük bir fark var aslında. Kaçmak, sıkılmışlığı, bezginliği ve bıkkınlığı da içinde barındırır. Gitmek ise daha geniştir, sebepleri belli değildir. Kaçmanın içinde korkmak olur genelde. Bu açıdan baktığımda korktuğumu söyleyebiliyorum. Belli bir şeyden korkmadığımı hatırlıyorum ama. Sanırım korkumun sebebi insanlar ve yalanlardı. Uzaya gidebilseydim ben orada kimse yalan söyleyemeyecekti bana. Ayrıca dünyanın bana boş geldiğini de hatırlıyorum. Geçen zamanım hep o boşluğu doldurmaya çalışmakla geçti ama yapamadım. O kadar büyük bir boşluktu ki içime evrenler soksam içine yine dolmazdı.

0/Post a Comment/Comments