Son yolculuk 4

Hep dışlanmış hissediyordum aslında kendimi. Daha küçücük bir çocukken yalnızlık üzerine düşündüğümü hatırlıyorum. Sanki kimsem yokmuş gibi geliyordu daha doğrusu sanki beni anlayan kimse yoktu. Sadece kendime ait bir lisanı konuşuyor gibiydim bu yüzden söylediklerim kimse anlamıyordu. Oysa ben herkesin kullandığı kelimeleri kullanıyordum. Yıllarca hep böyle devam etti başkalarıyla aynı kelimeleri kullanmama rağmen anlaşılamadım. Bende boş durmayıp kendime tek kişilik bir evren inşa ettim.

Bir diğer taraftan yalnızlıkla başa çıkabilecek kadar güçlü değildim o zamanlarda. Çok net hatırlıyorum başkaları gibi olmak için ne kadar çabaladığımı ama olmuyordu. Her şeyi tam yapıp çoraplarını ters giyen insandım ben. İnsanlar da bunu fark edip çoraplarını ters giyen birisini istemiyorlardı. Görünürde ufacık bir fark vardı aramızda ama bu ufak fark bile aramıza mesafeler koyuyordu. Hatırlıyorum geçmişimdeki birisi bana "o kadar uzaktasın ki elimi uzatsam dokunamayacağımdan korkuyorum" demişti. Nasıl uzakta olabilirdim ki? Onunla aynı havayı soluyup aynı toprağa basıyorduk ama bunlar da yeterli değildi.

İnsanları anlamak zordu aslında. Hatta en zorunun kendini anlamak olduğunu söylerlerdi. İşte onların hepsi yalancıymış. En zoru kendini anlamayan birisini anlamaktı. Ancak bu cümleyi söylemeye kimsenin cesareti yetmiyordu. İşte yine sisteme geldik. Sayıp sövmek boşuna ama kendini tanımaktan korkan bir neslin yetiştiğini söylemeliyim.

Yine konuyu dağıtıyorum ben. Belki bunun sebebi geçmişime yaptığım yolculuğun canımı yakmasından korkmam olabilir. Ancak canımın yanmadığına inandırmıştım kendimi. Bu yüzden ne bedenimi delip geçen kurşunlar ne de sırtıma saplanan hançerler canını yakabildi. İşin ilginç tarafı ise geriye doğru dönüp baktığımda kalbimden geçen o ince sızı. Düşünsenize karşılaştığı her şeyi bir şekilde yenen insanın kendisi karşısında kaldığı acizliği. Galiba çaresizlik en nefret ettiğim kelime benim.

Boş verelim bunları ve zaman makinemize binelim. Geçmişe dönmek kolay değil. Dönmeyi başarsak bile benim geçmişim kısa değil. Belki yıl sayısı aynıdır başka birisiyle ama yılları nasıl ölçebiliriz ki? Saatin hareketine mi bağlıdır geçen zaman? Mesela hiç kum saatinin kumlarının yavaşladığını gördünüz mü diye sorabilirim size. Cevabınızı umursamam çok fazla sonuçta bazılarınızın sessiz kalacağını bazılarınızın ise öne çıkmak için cevap vereceğinizi biliyorum. Sizi sandığınızdan daha iyi tanıyorum merak etmeyin. Hatta birinizi tanısam hepinizi tanıyormuş gibi hissediyorum kendimi çünkü siz farklı değil aynı olmak istiyorsunuz ve bu kayıplarınızın başladığı yer.

Zaman makinemizi çalıştıralım ve geçmişe doğru yola çıkalım. Benim daha küçük bir çocuk olup sizlerin benden küçük olduğu yıllara gidelim. Sonra dünyanın bir çocuğa neden yeterli gelmediğini konuşalım. Belki astronot olmak isteyen bir çocuğun yerde kaldığı her an kendini zincirlenmiş gibi hissettiğinden bahsedip daha sonra onun anatomisini çıkaralım tabi onu anlamaya cesaretiniz varsa. O çocuğu anlamak inandığınız her şeyi parçalamaya yetecektir ama dediğim gibi buna cesaretiniz varsa.

Ben çocukken garip bir hayatım vardı aslında. Sokaklarda değil kitapla büyümüştüm mesela. Kaldırımları değil ama satırları bilirdim ben. Sokakta hangi oyunlar oynanır bilmezdim ama hikayelerde bıkmadan koşuştururdum. Belki de dünya ile bağlarım bu zamanlarda kopmaya başlamıştı. Maddeden daha çok hayalim vardı benim. Hep kendime ait bir evrenim olduğunu söylerdim ben. Belki de bu evrenin temelleri o zamanlarda atılmıştı.

Size de oldu mu bilmiyorum ama bazen farklı bir yerde olduğunuzu hissedersiniz. Hani hep yürüdüğünüz sokaklar bir gün size yabancı gelir ya öyle bir şey ama biraz daha farklı. Başka bir dünya olduğunu düşünün. Hemen bu dünyanın üstünde duruyor, belki paralel bir dünya. İki dünya iç içe geçmiş durumda ama diğer dünyaya sadece hayallerle ulaşabiliyorsunuz. O dünyaya geçtikçe bundan uzaklaşıyorsunuz. Yani iki dünyaya aynı anda sahip olabilmeniz mümkün değil. Durum böyle olunca ikisinden birisini seçmemiz gerekiyor. Normal insanlar genelde madde olan dünyayı seçiyorlar. Farklı olanlar ise hayalde olan dünyayı seçiyorlar.

Ben diğer dünyayı tercih etmiştim uzun zaman önce. Hayal ile gerçek üst üste binmiş iki farklı boyutsa eğer ben hayal boyutunda yaşıyordum. Merak etmeyin size kuantum fiziği anlatmayacağım, paralel evrenlerden bahsetmeyeceğim. Sen ne benim ilmim yeter bunları anlatmaya ne de sizin bilginiz. Bu yüzden beni dinlerken bir üst dünya daha varmış gibi düşünün ve bu dünya hayalde olsun. Beni anlamanız kolaylaşır bu şekilde. Beni anlamak isteyeceğinizden emin değilim ama belki aranızda benim gibi düşünen birileri vardır.

Farklı bir çocuk olduğumu söylemiştim. Bu yüzden fazla arkadaşım yoktu. İnsanlar aynılık istiyor ve başkalarının da kendine benzemesini bekliyor. Eğer iki kişi birbirine ne kadar benzerse o kadar yakınlaşıyorlar birbirine. Bende kimseye benzemediğim için herkes uzaktı bana. Garip olan ise insan farklılıklar sayesinde ilerlemesidir. Yani size birebir benzeyen birisinin size hiçbir faydası yoktur. O kişinin sizden farklılıkları olması gerekir ki ondan bir şeyler öğrenin. Herkesin aynı olduğunu düşündüğümde ortaya çıkan dünya beni öldüresiye kokutuyor. Belki sadece bundan, aynı olmaktan korkuyorum.

Geçmişe geri döneyim ben. Arkadaşım yoktu benim, oyun oynamaktan hoşlanmazdım. Zaten tek başına oyun oynamak çok anlamlı değildi. Garip bir şekilde yalnız kalmak istemediğimi hatırlıyorum. Herhalde dünya tek kişi olan ben için fazla büyüktü. Bu yüzden insanlar vardı etrafımda. Benden yaşça büyüktüler, çok başka konulardan bahsediyorlardı ama benim için daha doluydu onların dünyası. O dönemlerde büyümek istediğimi hatırlıyorum. Gözlerimi açıp kapattığım zaman birkaç yıl yaşlanmak niyetindeydim çünkü dışarıdan gördüğüm onların hayatları bana çekici geliyordu. Büyümek isteyen bir çocuğu hiçbir zaman anlayamadım. O çocuklardan bir tanesi olmama rağmen anlayamadım ama bildiğim tek bir şey var insana dünyası küçük gelmeye başladığı zaman kendisi büyümek istiyor.

Hala büyümek istemem ne kadar garip bir duygu değil mi? Sahi size de oluyor mu bu şekilde? Mesela bir gün uyanıp ait olmadığınız bir dünyada olduğunuzu hissediyor musunuz? Eğer bu duyguyu hissetmişseniz bir de bu duyguyu tüm ömrü boyunca hisseden bir çocuğu düşünün. Onu düşündükçe paralel bir dünyayı nasıl inşa ettiğini anlayacaksınız. Yalnızlığını hayallerinde azaltmaya çalıştığını görecek ve küçük bir çocuğun bomboş dünyasına şahit olacaksınız. Bu yüzden düşünün. Fazla düşünmediğinizi bilirim ama biraz zorlayın kendinizi. Başka şekilde asla özgür olamayacaksınız.

Okul insana çok şey öğretir derler ama bana pek bir şey öğretmedi. Evet 2 kere 2'nin sonucunu öğrendim ama işin garip kısmı hiçbir zaman sonuçtan emin olamadım. 1 ve 1'in toplamının 2 olması kadar saçma bir durum aslında bu. İki tane ayrı, farklı 1'i nasıl toplayabilirsiniz siz? İki farklı şey nasıl birleşebilir. Malesef legolardan oluşmuyor hayat. Öyle olsa bile her parçanın izi belli oluyor birleştiklerinde. Okula hiçbir zaman inanmadım ben ama aşmam gereken bir adımdı benim için ve bu yüzden devam ettim. Okumadan büyük adam olunmuyor demişlerdi bana ve okudum. Sadece büyük adamın ne demek olduğunu merak ettim. Sahi kimdi ulaşılmak istenen o kişi? Bu sorunun cevabını bilemediğimiz için aslında boşuna yaşadık biz.

Okul dönemine ilişkin çok anım yok benim. Arka sırada oturan sessiz çocuktum ben. Yabancı olduğum bir sisteme uyum sağlamaya çalışırken sistem ile aramdaki mesafeyi giderek arttırıyordum. Yoksa bir insan hala masumiyetini koruduğu o yıllarda neden tek olur ki? Bu sorunun cevabını kısmen biliyorum ama söylemek niyetinde değilim. Kendi geçmişimi bu kadar açık anlatırken bazı cevapları sizin bulmanızı istiyorum. En iyisi psikoloğum olun benim ve yolun sonuna geldiğimizde bana deliliğimi anlatın veya boş verin benim deliliğim hiçbir kitapta yazmaz. En iyisi dinlemeye devam edin siz. Anlatacak daha çok şey var.






0/Post a Comment/Comments