düş masalları II, şarkıdaki kız, ikinci bölüm


Öğle vakti gelmemişti ve adam uyanmamıştı. Aslında huzursuz bir uyku çekiyordu. Yatakta sürekli olarak dönüyor ve uykunun en derin noktasına geçemiyordu. Bu yüzden rüya görmesi mümkün olmuyordu. Aslında o pek rüya görmez, görse bile hatırlamazdı. Bu yüzden uykuyu kayıp olarak algılardı. Yaşamının boşa geçen zamanları olarak düşünür ve mümkün olduğu kadar az uyurdu. Ancak diğer taraftan uykusundan aldığı zamanı başka bir yere yönlendiremezdi. Uyanık kalacağı zamanda bir şey bulamaz ve hiçbir şey yapmadan otururdu.

Aslında onun düşünmek için fazladan zamana ihtiyacı olurdu. Bu zamanda hayatını sorgular, geçmişiyle yüzleşirdi. Bu sorgulamalar onun için acı verici olurdu genellikle. Severdi kendini sorgulamayı. Bu şekilde büyüyebileceğine inanırdı. Onun büyümek zamanın geçmesiyle akalı değildi. Kişi yaşadıklarıyla büyürdü ve o aynı şeyleri tekrar ve tekrar yaşadığı için daha hızlı büyürdü. Ona göre büyümenin en önemli aşamasıydı yalnızlık. Yalnızlıktan geçmeyen kimse büyüyemezdi. Kimsesizlik ve yalnızlık arasında farklar olurdu hep. Gerçek yalnızlık kişinin kendini terk etmesiyle ortaya çıkardı.

Bilinçaltında bütün bu düşünceler dolaşırken bir de o şarkı gelmişti aklına ve diğer tüm düşünceler kaybolmuştu. Bir insan bir şarkıya aşık olabilir miydi diye düşünmüştü uyumadan önce ve cevabı bulamadığını fark etmişti. Birçok sorunun cevabı vardır aslında hayatta. Cevaplara bir şekilde ulaşabilirdiniz. Ancak cevapları olmayan bazı sorular vardı ve onların cevaplarına erişmek oldukça güçtü.

Adam huzursuz uykusundayken aslında bom boş bir karanlığın içindeydi. Rüya görememesi de bu sebeptendi. Karanlığın kaybolması gerekirdi rüyanın olabilmesi için ancak o karanlığın tam merkezindeydi. Öyle ki karanlıkta hareket etse bunu kanıtlayacak hiçbir kanıt bulamazdı. Daha sonra etraf değişmeye başladı. Önce ağaçlar gördü. Sonra bu ağaçların altına yeşil bir çimenlik serildi. Daha sonra mavi gökyüzü ortaya çıktı ve en son bulutlar geldi. Ancak güneş gelmedi, gökyüzüne baktığında onu göremedi.

Neden orada olduğunu bilmiyordu adam. Aslında hiçbir şeyi hatırlayamıyordu. Sadece bir şarkıyı aradığını hatırlıyordu ama sebebini bilmiyordu. Bir şarkıyı nasıl bulabilirim diye düşündü uzun çimlere basarak yürürken. Yürümesinin ne zaman başladığını veya ne kadardır yürüdüğünü bilmiyordu. Bu yüzden sonsuzdan beri yürüyormuş gibi hissediyordu. Yanından geçtiği ağaçların hepsi birbirine benziyordu sanki. Bastığı çimler sanki bir diğerinin aynısıydı. Öyle bir yerdeydi ki her yer başka bir yerin kopyası gibiydi.

Bu yüzden uzunca bir süre boyunca yürüdü. Bir çıkış bulmak için yürüdü, uzaklaşmak için yürüdü, farklılaşmak için yürüdü ama yapamadı. Daha sonra neden orada olduğunu düşündü. Yürümesi ile durması arasında ne kadar fark vardı. "Bir şarkıyı arıyorum" dedi kendine. "O şarkıdaki kıza aşığım ben." Bunu söyledikten sonra etrafı farklılaşmaya başladı. Demek ki ilk önce hatırlaması gerekiyordu. Üzerinde hiçbir taş olmayan bir tepeye tırmandı. Yol yeşil çimenle kaplanmıştı. Nedense sürekli yürümesine rağmen hiç yorulmuyordu.

Tepeye tırmandığı zaman büyükçe bir ev gördü. Ev beyaz taşlardan yapılmıştı. İki katlıydı ve hiç penceresi yoktu. Bir evin neden penceresi olmadığını düşünürken içeriden gelen bir şarkıyı duydu. İşte o aradığı şarkıydı. Bir süre boyunca evi çevreleyen duvara yaslanıp şarkıyı dinledi. Şarkıyı dinlerken aşkın nasıl bir şey olduğunu anlıyordu. "Demek ki onun hakkında söylenen her şey yalanmış" dedi kendinden geçmiş bir şekilde.

İçeriye girebilmek için evin etrafında bir süre boyunca dolandı. Duvarlar onun boyundan yüksekti ve tırmanması oldukça güçtü. Büyükçe bir demir kapı vardı ama kapı kilitliydi. Ayrıca kapının etrafında bir zil bulunmuyordu. İki seçeneği vardı. İlkinde duvara tırmanıp içeriye girecek ikincisinde ise bekleyecekti. Acelesi yoktu onun o şarkı sürekli olarak çalıyordu ve başka bir yerde olmayı istemiyordu. Bu sebeple beklemeye karar verdi. "Zaten aşk aceleye gelmez asla" dedi kendine ve yapabileceği tek şeyi yapıp bekledi.

Ne kadar beklediğini bilmiyordu ama birkaç kez gece olup tekrar sabah olmuştu. O şarkıyı duyduğu sürece geri gitmek istemiyordu. Vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu hiç ve hiç beklemediği bir anda kapı açıldı. Kapının arkasında, eve doğru ilerleyen yol boyunca hızlı adımlarla yürüdü. Evin kapısı açıktı ve kapıdan içeriye girdi. Daha sonra sesin geldiği yöne doğru ilerledi ve bir kapıdan içeriye girdi. O hayalini gördüğü şarkıdaki kız tam karşısındaydı ve "aşk bu" dedi sessiz bir şekilde. Aşkı aramakla geçen onca yılın ardından sonunda onu bulmuştu.


"Senin için geldim" dedi kıza doğru bakarak. O an yüzünde nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordu ama öyle bir ifadeydi ki kız gülümsedi ve her yer karardı. Adam gözlerini açtığında bilgisayar koltuğunda buldu kendini ve bilgisayarında o aradığı şarkı çalıyordu. Gördüklerinden emin olmak ve uyumadığını anlamak için başını iki yana yasladı. Uyuduğunu zannetmiyordu. Eğer uyuyorsa bu gördüğü en güzel rüya olabilirdi. Hızlı bir biçimde cep telefonunu bilgisayara bağladı ve şarkıyı telefonuna attı. Daha sonra taşınabilir sürücüsünü bağlayıp bir kopyasını ona attı.

Koltuğa uzanıp şarkıyı dinlemeye başladı. Gözlerini kapattığı zaman şarkının içindeki kızı görebiliyordu. Kısa kesilmiş siyah saçları vardı ve uzun boyu. Kız gülümsemiyordu şarkıda, üzgündü. Sanki parçalanmış gibiydi. Yere oturmuş ve asla gelmeyecek bir yarını bekliyormuş gibiydi. Onu tanımlamak için kullanabileceği ilk kelimelerden bir tanesi "umutsuz" olurdu onun güzelliğine atfedilen kelimeleri yok sayarsak ki onların sayıları bir hayli fazlaydı. Hayatında ilk kez "güzel" kelimesinin anlamını bulmuş gibiydi. Onun hüznüne bile aşık olmuştu.

Onu görmek hep aradığı hayatı bulmak gibiydi. O an fark ediyordu ki onsuzluğun hiçbir anlamı yokmuş ve yaşadıkları ona ulaşmak için araçmış sadece. O kıza doğru bakarken kız bir anda başının yönünü değiştirip ona doğru baktı ve gülümsedi. O gülümseme için her şeyi yapabilirdi aslında. "Bunun için yaşamışım" dedi kendine. Bir süre boyunca bakıştılar ki bunun nasıl olduğunu bilmiyordu. Bilmesinin de bir önemi yoktu. Sanki bir sihir yapılmış ve neler olduğunu örenirse o sihir bozulabilecekmiş gibi hissediyordu ve bu duygu damarlarına dolaşan küçük bir miktar korkuya sebep olmuştu. Hayatını yeni bulmuşken kaybetmek korkutucuydu.

O şarkıyı güvene aldığını düşünürken kapısı uzun uzun çaldı. Başlarda pek uzun sürmese de kapısı çalmaya devam ediyordu. Pek misafiri olmadığı için kimin geldiğini merak etmişti. Yalnız başına yaşayan birisiydi o ve kimse ziyarete gelmezdi. Kesin satıcıdır diye düşündü kapıya kadar olan kısa yol boyunca. Kapıyı açtığı zaman ise karşısında bir adam gördü. Adam siyah bir gömlek giymişti ve siyah uzun saçlıydı. Kollarına baktığı zaman birçok kesik gördü ve adamın sağ elinde ucu kırmızılaşmış bir kılıç duruyordu. Saçı ve sakalı birbirine karışmıştı ki bunlar kendine dikkat etmediğini gösteriyordu.

Kapı açıldığı zaman adam konuşmaya başladı "şarkıyı bulacağını biliyordum. İnanmıştım sana ancak bu daha bir başlangıç. O kız ölmek üzere. Eğer bir gün onu dinleyecek birisi kalmazsa ölecek ve dinleyenlerin sayıları giderek azalıyor. Bunun üzerine adam "ben dinlerim onu" dediği zaman kapıdaki adam anlatmaya devam etti "bir gün elektrikler kesilecek ve şarkıyı dinleyemez hale geleceksin. Sonra o ölecek. Onu kurtarmak istiyorsan sana yapman gerekenleri anlatayım. Kaf dağına gitmen gerekiyor. Bunun için bir kapıyı bulman gerekiyor. Ancak o kapı herhangi bir yerde değil senin zihninde. Onu açabilmek için gerçekten istemelisin. Unutma sen artık bir masal kahramanısın ve sadece bu yüzden bile farklısın. Gerçekten istersen her şeyi başarabilirsin. Daha sonra dağın en tepesinde bir tane kapı var. O kapı ile kızın yanına gidebileceksin. Sonra onu alıp çıkacaksın. Kolay gibi görünse de o yol büyük tehlikelerle dolu ve bunları aşman gerekiyor."

Anlatıcı masallara müdahale etmeye başlamıştı eskiye göre. Aslında bunu yapmasının sebebi aşkın daha fazla zarar görmesine engel olmaktı ancak neler yapabileceğini bilmiyordu. Cümlesini bitirdikten sonra sırtını döndü ve merdivenlere doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Bunun sebebi ise masallara fazla müdahale etmek istememesiydi. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki adam tam bir şey söylemeye hazırlandığı sırada anlatıcı kaybolmuştu.

Bir süre boyunca açık kapıdan karanlık koridora baktı. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Şarkıdaki bir kıza aşık olmuştu ve şimdi Kaf dağına gitmesi gerekiyordu. Bir şeyi gerçekten nasıl isteyeceğini bilmiyordu. Sistem ona öğretmemişti bunu. Tüm istekleri geçiciydi aslında, telefon, araba ev veya sevgili. "Keşke anlatıcıya bunu sorsaydım" dedi ve kendine kızmaya başladı. Yarım yaşamanın getirdiği bir alışkanlıktı yarım yaşamak. Ancak bu yarım hayatta çok önemli olmuyordu günün sıradan koşuşturmacasının içinde.

Salona dönüp koltuğuna oturdu. Başını avuçları arasına alıp düşünmeye başladı. "O nasıl masal karakteri oluyordu?"dan başlayan sorular "Kaf dağına nasıl giderim"e kadar uzanıyordu. Zihnindeki bir kapıyı nasıl açabilirim diye sorduğu sırada aşkın her kapıyı açabilen bir anahtar olduğunu fark etmemişti. Uzun bir süre boyunca bekledikten sonra koltuğundan kalktı ve salonun kapısını kapattı. Daha sonra Kaf dağını düşünerek açtı ama hiçbir şey olmadı.

Bunun üzerine aynı işlemi tekrarladı ama başaramadı. Daha sonra neyi gerçekten istediğini düşünmeye başladı. Şarkıdaki o kızı istiyordu bu yüzden müziğin sesini açtı. Kapıyı tekrardan kapatıp açtığında sanki bir an için serin bir esinti hissetmişti. Tekrar ve tekrar denedi ta ki içindeki umutlar teker teker kırılana kadar. Daha sonra onu istiyorum diye geçirdi içinden. Hayatı boyunca başka bir şeyi o kadar istememişti ve kapıyı açtığında kendini karlarla kaplı bir dağın eteklerinde buldu.

Kaf dağına gelmişti ve tırmanmaya başladı. Önce birkaç saat boyunca tırmandı. Daha sonra yorulmaya başladığı sırada biraz daha tırmandı ve biraz daha. Ona sorarsan günler boyunca tırmandı. Yükseklere çıktıkça kar kalınlığı artıyor ve tırmanmak zorlaşıyordu. Başlarda bir yamaçtan yukarıya doğru yürürken daha sonraları kayalara çıplak elleri ile tırmanmaya başladı. Bu tırmanışlarda ayakları defalarca kez kaydı ve düşme tehlikesi atlattı ama vazgeçmedi.

Aldığı mesafe arttıkça yolculuğunun tehlikesi de aynı oranda artıyordu. Neredeyse her adımının bir öncekinden daha zor olduğunu söyleyebilirdi. Ayrıca çok yoğun bir soğuk vardı. Hareket etmeyi bırakırsa orada donacağını düşünüyordu. Hatta öyle ki dinlenmek için kısa bir süre durduğu zaman parmaklarını hissedemediğini fark etmişti. Etrafına baktığı her yerde kar vardı. Karın yüksekliği kimi zaman boynuna kadar geliyor ve hareket etmesini daha da zorlaştırıyordu. Birçok kez başaramayacağını düşündü bu süreç boyunca, geri de dönemezdi artık. Öyle kayalıklara tırmanmıştı ki oralardan inmesi mümkün değildi. 

Dağın kenarında dar bir patika yoldan ilerliyordu yavaşça. Yolun bazı yerleri parçalanmış ve kırılmıştı. Buralardan geçmesi için sırtını dağa yaslaması ve yana doğru yürümesi gerekiyordu. Aslında neredeyse dağın zirvesine gelmişti. Biraz daha dayanabilse zirveye ulaşabilir ve oradan kızın yanına gidebilirdi. Tam bu sevinci yaşarken arkasından bir el omuzuna dokundu. Onun kim olduğunu görmek için yüzünü çevirdiği sırada çenesine sert bir yumruk isabet etti ve kendini yerdeki karın içinde buldu.
O doğrulmaya çalıştığı sırada karşısındaki kişinin bir adam olduğunu gördü. Ancak başkalarına pek benzemiyordu. Ten rengi eski, bakır bir kabın rengine benziyordu ve bu rengi daha önce hiç görmemişti. Gözleri yeşilin sarıya çalan bir tonundaydı ve sesi onun bir insan olmadığını söylüyordu. Aslında bunlar onun en normal özellikleri olarak görülebilirdi. Boyu onun boyunun bir buçuk katı kadardı ki o kendinin uzun olduğunu düşünürdü. Fazlasıyla iri ve korkutucuydu. Dahası aynı oranda çirkindi. O kadar gürültülü nefes alıp veriyordu ki sanki bir heyelan oluşacaktı onun yüzünden.

Adam yattığı yerden kalkmaya çalıştığı sırada karnına sert bir tekme isabet etti ve onu birkaç metre uzağa fırlattı. O acımasız adamın hiç acelesi yoktu. Adam yerden kalktığı sırada onu boğazından tuttu ve kalın pardösüsünün altıdan kılıcını çıkardı. Daha sonra adamı tek eliyle havaya kaldırdı ve kılıcını sapladı. Kılıç sağ omuzundan içeriye doğru girdi. Adam kılıcın bedenindeki yolculuğunun her anını hissetti. 

Daha sonra adam hissettiği acının etkisiyle onu tutan el ile savaşmayı bıraktı ve adamın kulağına doğru bir yumruk savurdu. Kulağına gelen darbe ile sarsılan acımasız adam elindekini yere bıraktı. Bir an için kurtulmuştu ama kılıç hala omuzundaydı. Elini kılıcın kabzasına doğru uzattı ancak kabza oldukça uzaktaydı ve ona erişemiyordu. Bununla uğraşmadı bile. Kılıcın keskin yüzeyinden tuttu ve sıkmaya başladı. Kesilen elinden akan kan kılıcın üzerinden akıyor ve yerdeki beyaz karın üzerinde ince, kırmızı izler bırakıyordu. 

Kılıcı omuzundan çıkardığı zaman karşısındaki yaratık gülümsedi ve ona doğru gelmeye başladı. Bunun üzerine adam eğildi ve yerden bir avuç kar aldı. Daha sonra karı yaratığın yüzüne doğru attı. Bu hareketten dolayı bir an için tökezleyen yaratık o an için savunmasız kalmıştı. Adam sağ elinde tuttuğu kılıcı adamın sol yanına doğru sapladı. Kılıç yaratığın bedenine doğru girerken o acı içinde haykırdı. 

Bunun üzerine adam yaratığı olanca gücüyle uçuruma doğru itmeye başladı. Ancak yaratık hala direniyordu ve bu direnci kırabilmek için kılıcı çekip sol bacağına sapladı. Artık onu itmek daha kolaydı ve onu uçurumdan aşağıya doğru itti. Kütlesinin etkisiyle oldukça hızlı düşüyordu. O an aşağıda bulunan sivri bir kayaya doğru ilerlediğini gördü ve daha sonra o sivri kaya onun cansız bedeninin içinden geçiyordu. Bedeninden akan koyu kırmızı kan ise kayanın etrafını kaplamıştı.

Adam derin bir nefes aldıktan sonra yerden bir avuç kar alıp omuzuna koydu. Kanamayı bir parça durdurabilirdi böylece. Aynısını sol eline de yaptıktan sonra ilerlemeye devam etti.

Tepeye vardığında geçmesi gereken kapıyı gördü ve hızlı adımlarla ona doğru ilerledi. Tam kapıyı açacağı sırada yerde bir kağıt gördü ve kağıdı aldı. Kağıdın üzerinde "her ödül bir laneti beraberinde getirir" yazıyordu. 

Kapıdan geçtikten sonra karşısında kızı görmüştü. Adam "senin için geldim" dediği sırada kız anlamaz bir edayla "nasıl" diye sordu. Adam konuşmaya devam etti "şarkıda seni gördüm ve aşık oldum. Hayatım oldun sen, her şeyim oldun. Seni kurtarabileceğimi öğrendiğim zaman artık yolum çizilmişti benim. Hadi gidelim buradan." Bunun üzerine kız "ama nasıl gideceğiz geldiğin kapı artık yok." dedi üzgün ve şaşırmış bir tonda. Adam sırtını dönüp baktı ve ne yapacağını bilemedi. Daha sonra tekrardan kıza döndü ve uzun bir süre boyunca bakıştılar.

Onlar o şarkıdan asla çıkamadılar. Dünyanın en güzel aşk şarkısının içindeydiler ama şarkıyı kimse dinlemedi. Aşkı anlatan tek şarkıydı ancak hiç dinleyeni yoktu. İnsanlar aşkı bu şekilde unuttular. İnsanlar aşkı bu şekilde reddettiler. Aşkı bilenler varsa onlar bir süre daha inanmaya devam ettiler ancak onlardan sonra aşk tüm şarkılardan silindi. Aşkın şarkılardan silinmesi ise sonun başlangıcıydı. Şarkılarda aşk olmadığı zaman hayatın hiçbir anlamı kalmazdı. Onun yerini anlamsız sözler alır ve hayattaki her şey yok olurdu.

Aşk önce şarkılardan gitti. İnsanlar cinselliği aşk zannetti ve şarkılar hep bundan bahsetti. İnsan şarkılara inanırdı, şarkılar yalancı oldu bu yüzden. İnsanlarda onlara inanmak istedi çünkü cinsellik kolaydı, acıtmazdı. Geçici bir haz için var oluş amaçlarını reddetti herkes. İnsan aşık olmak için gelirdi bu dünyaya ve aşık olamayan her insan bir kayıptı. Aşk şarkılardan gittikten sonra dünya yok olmaya başladı. İşte bu sonun başlangıcıydı.


0/Post a Comment/Comments