Geçen günlerden birisindeyim. Hani nasıl yaşadığını
fark etmezsin ya bazı günleri onlardan birisini geçiyor. Öyle ki o günlerden
bazılarını yaşadığına ikna etmeleri zordur seni. Böyle günlerde yazmayı severim
ben. Başka türlü o günü kayıt altına alamam ben o günü. Eğer mümkünse o gün
farklı bir yerde olmak isterim. Her hikayeyi başka bir yerde yazmak hoşuma
gider aslında. Daha doğrusu her öykünün kendine ait bir yazma yeri vardır. O
hikayeleri oralarda yazmam gerekir benim.
Bir hikayenin yazılması için doğru olduğunu
düşündüğüm yerde yerin altında küçük bir kafedeyim. İçeride fazla insan yok.
Hikaye yazmak için oraya gittiğimden dolayı dizüstü bilgisayarımı da yanımda
götürdü. Normalde kağıda yazmayı severim ben ancak o gün kağıda yazmak
istemedim. Hem kağıda yaz sonra bilgisayara geçir uzun sürüyor ve bunu
istemiyordum. Anlatmak ve unutmak istiyordum satırlarımı. Biraz kişisel bir
yazı olacaktı aslında. Bazı hatıralarıma veda edip onları eski bir kitap gibi
kapatıp kütüphaneme yerleştirecektim. Ben hatıralarını gömenlerden değilimdir.
Onları saklamayı ve gün geldiğinde dönüp bakmayı severim onlara.
O günde bunu yapıyor ve kulağımda kulaklığım yazmaya
çalışıyordum. Yazmak zordu benim için çünkü biraz karışıktım. Hatta iki farklı
kelimeyi birleştiremiyordum. Böyle bir zamanda cümle kurmanın zorluğunu bir
düşünün. Yazamamak benim için oldukça güçtür. Hatta kafamı duvarlara vurmak
isterim ama bunu yapmam genelde. Sonuçta duvara kafa atmak yazmamı sağlayamıyordu.
Neyse ben yaşadıklarımı anlatmaya devam edeyim.
Benim için zor anlar anlayacağınız. Bir taraftan yazmaya çalışırken bir diğer
taraftan da kendimi parçalara bölünmekten uzak tutmaya çalışıyordum. Eğer
kendimi tutmaya çabalamasam paramparça olup dökülürdüm oraya. Sonra beni kimse
toparlayamazdı. Bu büyük çıkmazlarla yoğunlaşırken birisi yanıma geldi. Başımı bilgisayardan kaldırmadığın için onun
yanıma nasıl geldiğini göremedim.
Aslında yanıma kimsenin gelmesini istemiyordum bu
yüzden birisinin gelmesi benim için istenmeyen bir durumdu. Zaten yazamıyordum
ve bu kendime kızmama sebep oluyordu. Öyle bir andaydım ki yanıma kimsenin
gelmesini istemiyordum ve birisinin gelmesi beni boş olan satırlardan
uzaklaştırıyordu. Başım aşağıya doğru eğik olduğu için sadece pantolonunu ve
üzerindeki gömleğin alt kısımlarını görebiliyordum. Siyah bir pantolon ve
üstünde ön kısmı açık bir gömlek giyiyordu. Gömleğin içinde yine siyah bir
tişört vardı. Benim ilgimi çekmemişti fazla ama yine de kulaklığımın tekini
çıkardım ama başımı kaldırmadım.
Bendeki de nasıl bir davranışsa artık ama söylediğim
gibi iyi olduğum söylenemezdi. Neyse ben kulaklığımı çıkarınca bir kız sesi
duydum. Nazik, ürkek ve oldukça güzel bir sesti. Öyle bir sesti ki etkilendim
ve başımı kaldırdım. Karşımda güzel bir kız vardı. Siyah saçları omuzlarına
kadar uzanıyor büyük siyah gözleri bana bakıyordu. Teni pürüzsüzdü ve yüzünde hafif
bir tebessüm vardı.
Masama oldukça güzel bir kız gelmişti ve ben tam
olarak gördüklerimi anlamlandıramıyordum. Söylediğim gibi yarım kalan hikayem
zihnimin tüm boş bölümlerini dolduruyordu ve ben hikayeleri yarım bırakmaktan
hiç hoşlanmam. Bir hikayeyi yarım bırakmak yeni doğan bir bebeği terk etmekle
yakın anlamlıdır. Şimdi ise hikayem ile aramda birisi daha vardı. Ancak bu
durum hoşuma gitmiyordu doğruyu söylemek gerekirse. Herhalde aradan saliseler
geçmişti ama aklımdan geçen cümlelerin sayısını ben bile bilemiyordum.
Neyse ki kız konuştu ve "affedersiniz ama iyi
misiniz?" dedi. Hazır olmadığım bir soruydu ve bu sorunun cevabını ben
bile bilmiyordum. Zaten nasıl olduğumu ona nasıl anlatabilirdim. Bir uçurumdan
atlamış ama paraşütü açılmamış gibi hissediyorum desem anlamı olmazdı herhalde.
Açılmamasına rağmen paraşütün ipini çekmeye devam ettiğimi nasıl
açıklayabilirdim. Küçük bir umut parçasına sığındığımı ve ondan başka hiçbir
şeyim olmadığını hangi cümlelere dökebilirdim.
Elbette bunların hiçbirini anlatamadım. Yalan
konuşmayı sevmememe rağmen "iyiyim" soru soran bir ifadeyle. Aslında
ifademin nasıl olduğunu bilemiyordum ama öyle olduğunu tahmin ediyordum. Ancak
neden bu soruyu sorduğunu merak ediyordum ve "bunu neden sordunuz"
dedim. Niye yanıma gelip bu soruyu sormuştu merak ediyordum.
"İyi görünmüyordunuz" diyerek cevap verdi
bana sesinde bir kararsızlık sezmiştim ve ona karşı kaba olduğumu anladım.
Normalde kaba bir insan değilim aslında ama öyle bir anda gelmişti ki aksi
davranmam pek mümkün değildi. Kendime onu daha fazla kırmamam gerektiğini
tekrar ederken cevap vermem gerektiğini tekrar ediyordum ve bu sefer daha kibar
olmalıydım "evet iyiyim derken biraz yalan söylemiş olabilirim."
dedim. Bu sayede suçluluk hissettiğim yalanımı da açıklamış oldum. Benim için
biraz rahatlatıcıydı ancak yeni tanıdığın birisine yalan söylemek pek hoş bir
davranış değildi.
Hafif bir tebessüm oluştu yüzünde ve gülümseyince
gamzeleri ortaya çıktı. Gerçekten çok güzeldi gülümsemesi. Hatta sağ taraftaki
gamzesi biraz daha belirgindi. Gülümsemesini görünce onu bir cümle ile
anlatmamım mümkün olup olmadığını düşündüm. Eğer mümkün olsaydı eğer onu alıp
hikayemin içine yerleştirmek isterdim. Ben gülümsemesini hangi cümle ile
anlatabileceğimi düşünürken o konuşmaya başladı "üzgün ve mutsuz
görünüyordunuz. Hatta sizin parçalara bölünebileceğinizi düşündüm."
Ağır sözcüklerdi bunlar. "Parçalanıp etrafa
dağılacağımı" da söylese tam olurdu zaten. Hatta bir kurşun bedenimi delip
geçerdi o anda ama şanslıyım ki söylemedi ama gözlerinde başka cümleler de
vardı. "Biraz çıkmazdayım diyebilirim sanırım. Hangi yoldan gideceğimi,
nereye döneceğimi, hangi kelimeye tutunacağıma karar vermeye çabalıyorum"
dedim. Bu tarz bir cevap onun istediği tarzdandı sanırım çünkü yüzeysel bir
cevapla tatmin olmayacaktı.
"İyi bilirim o çıkmazları" dedi yüzündeki
gülümseme biraz daha büyüdüğü sırada. "Bazen tüm yollar iç içe girer
bilirim." Acaba ne düşünüyor diye merak ettim aslında ve zihnim hikayemden
uzaklaşmaya başladı. Korktuğum başıma geliyordu. Hani ilerlemek istersinizde
birisi size tutar ve ilerleyemezsin ya o şekilde hissediyordum. İşin garip
tarafı gitme isteğim azalıyordu. Böyle olunca daha fazla karşı koymak
istemedim.
"Kayboldum" dedim ona "bir dağın
zirvesinde kayboldum. Ne nereye gideceğim belli ne nasıl döneceğim. Cümlelerden
uzaktayım şu an ve aradığım tek şey sadece bir kelime." Onun beklediği
tarzda bir cümleydi bu ve cümleden tatmin olduğu belli oluyordu. Güzeldi
aslında bu ancak o konuşmanın neden yapıldığını hala bilmiyordum.
"Bilirim" dedi daha sonra. Gözlerimin
içine bakıyordu ve gözleri gerçekten çok güzeldi. Elimle karşımdaki sandalyeyi
gösterdi ve teşekkür ederek oturdu. Acaba neden gelmişti benim yanıma. Neden
girmişti kimsesiz hayatıma. Beni tanımadığı belliydi aslında. Hayatıma girmesi
mümkün değildi onun ancak henüz bunu bilmiyordu.
Karşıma oturduktan sonra bir süre boyunca bakıştık.
Galiba ikimizde ne söyleyeceğimizi bilmiyorduk. Eğer ben konuşacak olsam neden
geldiğini sorardım ama şanslıyım ki önce o konuştu "Rahatsız ettiğimi
biliyorum ama sormak istediğim bir soru var."
İstediğini sorabilirsin dediğim zaman kendi cümleme
şaşırdım doğrusu. Ona nasıl bu kadar güvenmiştim şaşırıyordum kendime. Teşekkür
ettikten sonra konuşmaya başladı sesi unutulmuş bir şarkı kadar güzeldi ve
ruhumun derinliklerine işliyordu "Neden parçalandın?" diye sordu.
Cevabını tam olarak bilmediğim ve açıklayamayacağım bir soruydu ve konuşmaya bu
açıklamayı yaparak başladım. Nedenini bilmiyordum ama ona bir cevap vermek
istedim "Bir hikayenin satırlarında kayboldum. Yazamıyorum çünkü ne
hissettiğimi bilmiyorum. Yüreğim sökülmüş ve bir çöplüğe atılmış gibi
hissediyorum. Bunun yanında yeni filizlenen bir çimen gibiyim. Her şeyim ve hiçbir
şeyim."
Herhalde bu verebileceğim en karışık cevaptı ama o
hiç istifini bozmayarak "anladım" dedi. Nasıl anlayabilirdi ki o ben
anlamamışken. Herhalde yüzümdeki ifadeden sorularımı anlamıştı ki "Bilirim
hiç kimse olmayı" dedi. "Bilirim çok iyi bildiğin bir sokakta
kaybolmayı."
O kadar güzel cevaplar veriyordu ki o an onun
yüreğimin derinliklerine işlediğini hissettim. Oysa onu tanımıyordum bile.
Benim için korkutucuydu bu. Birisinin bu kadar hızlı bir şekilde yüreğime
işlemesi alışık olmadığım bir durumdu. Hele kendimi dünyaya kapatmış, kalbimin
kapılarını kilitlemişken. Korktuğumu anlamış olmalı ki "merak etme" dedi.
Bunu neden söylediğini bilmiyordu ama ben duygularımı anlatmalıydım
"kapalıyım ben. Herkese kapalıyım. Hiç kimse gelemiyor ve ben gidemiyorum.
Kalbimin tüm kapılarını kilitledim, tüm pencerelere tahtalar çaktım. Kimse
gelemez buraya."
"Biliyorum" dedi. Düşünsenize biliyorum
dedi bana. Yalnızlığımın büyüklüğünü bildiğini söylüyordu. Bir anlık bir
sessizlik oldu ve o sessizlikten sonra devam etti anlatmaya "Biliyorum
beni yanına almayacağını. Biliyorum yüreğindeki kilitli kapıları ve görüyorum
yaralarını, kesiklerini. Farkında değilsin ama beni buraya sen çağırdın.
Çaresizdin, savunmasızdın ve bana yardım etmek istediğini söyledin. Gidecek
hiçbir yerin kalmamıştı ve bana seslendin."
"Peki ya sen kimsin" dedi bana. İsimlerin
hiçbir önemi olmadığını söyledi. Elini elimin üstüne koydu ve gülümsedi. O
gülümsediğinde içimin ısındığını hissettim. Uzun zamandır hissetmediğim bir
ısıydı ve bana çok iyi gelmişti. Sanki yüreğimin kilitli kapılarını açmaya çalışıyordu
ve biraz daha devam etse bunu başarabilirdi de ama yapmadı. Elini çekti ve
ayağa kalktı. "Gözlerini kapat" dedi bana. Neden diye soramadan onun
dediğini yaptım. Sanki bana ne derse yapacaktım ve gözlerimi kapattım.
Bir süre sonra etraftan hiç ses gelmeyince gözlerimi
açtım. Yanımda değildi. Bir süre boyunca gözlerim onu aradı ama bulamadı. Daha
sonra onun yokluğunu ile karşılaşınca biraz canım yandı ve ufak bir hayal
kırıklığı yaşadım. Bir süre boyunca hiçbir şey yapmayarak bekledim ama o
gelmedi. Gelmesini istedim aslında. Onu biraz daha fazla tanımak için istedim.
Kafamdaki soruların cevaplarını öğrenmek için istedim onun kalmasını.
Onun geri gelmeyeceğinden emin olduktan sonra
bilgisayarımda yarım kalan hikayeme döndüm. Oldukça şaşırtıcıydı ki hikayem
bitmişti. Hikayeme hızlı bir şekilde baktığım zaman yaşadıklarımı yazdığımı
fark ettim. Garipti çünkü ne yaşadıysam hikayemde anlatmıştım. İşin garip
tarafı ise yazdıklarımı mı yaşadığımı yoksa yaşadıklarımı mı yazdığımı bilmiyor
oluşumdu. Daha da garip tarafı ise hikayenin bitiminden sonra tek bir cümle
yazıyordu "Geri geleceğim."
O hikayenin nasıl yazıldığını hiçbir zaman
öğrenemedim ve o hayatımdaki en büyük sorulardan birisidir.
Resim: Danny O'Connor