Ayrık aşk


Bir hikâye anlatmak istiyorum. Geçtiği zamanı bilmediğim, şimdi geçmişin birbirine karıştığı bir hikâye olacak bu. Onun beni terk edişini anlatacağım ama aslında anlatmak istediğim bu değil. Onu bulduğum zamanı anlatmak istiyorum ama bunu da anlatamam. Bir nasıl hayallerini anlatabilir ki? Hele hayalleri cümlelerin çok üstündeyse bu nasıl yapabilir. İnsan nasıl anlatabilir ki hayallerini bilmiyorum. Bilmediğim o kadar çok şey var ki büyük ihtimalle birçoğunu öğrenemeyeceğim. Bu hikâyeyi anlatmak o kadar zor ki benim için yazarken parçalara bölünüyor, eksiliyorum.

Eğer anlatmaya onun beni ter edişi ile başlarsam eğer daha sonra geçmişe doğru bir yolculuk yapmam gerekir ve bu tarz bir anlatımı pek sevmiyorum. Sinema filmlerinde yapılır bu ama benim hoşuma gitmez. Bu yüzden en baştan başlayacağım tabi onun beni terk ettiğini söylediğim için hikâyenin sonunu da bileceksiniz. Öncelikle şunu belirtmem lazım ki yaşadıklarımın gerçek olup olmadığından bile emin değilim. Hangi zamanda bunları yaşadığımı da bilmiyorum.

Bundan bir süre önce çok kötüydüm ben. Tükenmiştim ve bir daha gülümseyemeyeceğime inanıyordum. Hayatım boyunca hep gülümseyebilmiş bir insandım ben bir şekilde devam edebilmiştim ama o gün yolun sonundaymışım gibi geliyordu bana. Her şey bitmişti. Çalan tüm şarkıların durduğunu düşünün ve bir daha asla çalmayacağını işte öyle bir andaydım bende. Bir köprünün kenarındaydım veya bir uçurumun. Eğer atlarsam aşağıya bu vazgeçtiğimi gösterecekti ve ben devam edemeyecektim. İşin garip kısmı ise devam etmek için bir sebebim yoktu. Ben köprünün parmaklıklarını tutan ellerimi gevşetip kendimi boşluğa doğru bırakırken onunla tanıştım.

Gözlerimi kapatmış ve esen rüzgârı dinlerken bir el omzumdan tuttu. O an beni durdurabilecek hiçbir şeyin olduğuna inanmıyordum. Kararımı vermiştim artık ve yolun sonundaydım. Tabi o zaman böyle düşünsem de bu şekilde olmadı. Her halde birisi bana dokunmayalı çok uzun zaman olmuştu daha doğrusu birisi o şekilde dokunmayalı uzun zaman olmuştu. Parmaklarının değdiği yerlerden vücuduma doğru bir ısının yayıldığını hissettim. Öyle ki soğuktan donmak üzere olan bedenim bir anda ısındı ve ben başımı çevirdim.

Omzumdaki elin sahibi bir kızdı. Uzun siyah saçları yüzünün iki yanından aşağıya doğru iniyor ve beyaz teniyle büyük bir tezat oluşturuyordu. Yüzünde üzüntü vardı ve ben o üzüntünün kaynağı ortadan kaldırmak için her şeyi yapabilirdim. Çok iyi hatırlıyorum onu ilk gördüğüm anı. Herhalde aşk adı verilen bir duygu var ise onun ilk kelimesini duyduğum anda hissetmiştim ben. “Yapma” dedi bana ve o an aldığım tüm kararlardan vazgeçtim.

Köprünün pervasından indiğimde hiç konuşmadık sadece elimi tuttu. Öyle bir duygu vardı ki içimde tüm hayatımı feda edebilirdim onun için. Bana sadece bir kere gülümsese beni istediği gibi öldürebilirdi. Bu cümleyi ona kurduğum zaman beni öldürmek istemediğini söyledi. Oysa o gidecek ve beni terk edecekti diğer herkes gibi. O an gidebileceğini biliyordum onun ama aşk nasıl bir duyguysa umursamadım bu bilgiyi. Beni istediğin gibi öldürebilirsin dediğimde gülümsedi ve ben hayatı onun gülümsemesine bakarak anladım.

Bir süre boyunca yürüdük beraber, konuşmadık. Yürürken elimi tutuyordu ve söyleyebileceğim bir tek kelimenin bu anı bozabileceğinden korkuyordum. Bu nedenle konuşmadım daha doğrusu o konuşana kadar bekledim. Onun hep konuşmasını istiyordum aslında. O konuştukça sanki ben dünyanın en güzel şarkısını dinliyordum. Onun sesi damarlarımda dolaşıyor ve geçtiği her yeri güzelleştiriyordu. Söylediği kelimelerin veya cümlelerin hiçbir anlamı yoktu aslında. O konuşuyor ve ben yaşadığımı hissediyordum.

Bu esnada onun gözlerinin içine bakıyordum ben. Eğer güzel kelimesi onun gözlerini anlatmak için yeterli olsaydı gözlerinin güzel olduğunu söylerdim. Ancak yeterli değildi. Işıkların hiç yanmadığı bir yerden görülen gökyüzü gibiydi onun gözleri. Sanki tüm yıldızları görebiliyordum, tüm ışıkları, tüm renkleri ve tüm galaksileri. Onun gözlerine bakmak evrene bakmak gibiydi aslında, onun gözlerinde kaybolabilirdim ben.

Ben kendimden geçmiş bir şekilde onu seyrederken o da benim gözlerimin içine bakıyordu. Sanki aklımdan geçen tüm düşünceleri okuyabiliyordu ve bu düşünce beni korkutmadı. Onun haricinde başka bir şeyi düşünmüyordum ben. Hayatımın tamamını kaplamıştı. Öyle ki dünyada başka hiçbir şey olmasa ve sadece o olsa benim için hiç sorun olmazdı.

Ben aşkı geçmişten, eski hikâyelerden öğrendim hep. Büyük aşk hikâyeleri okudum. Leyla ile Mecnun’u, Ferhat ile Şirin’i ezberleyene kadar tekrar ettim. Yine de o ana kadar aşkın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Ancak onu gördüğüm anda “aşk bu” dedim. “Sen aşksın.”

Bu sözümün üzerine gülümsedi ve elimi tekrardan tuttu. Ayaklarım yere değmiyordu o anda ve bu insanların uçabileceğinin de bir kanıtıydı. Düşünsenize her şeyin sonundasınız ve bir anda hayatın tam merkezinde buluyorsunuz kendinizi. Birisi bunun olacağını söylese inanmanızın imkânı olmaz ama gerçekleşiyor. Siz yaşamın ne demek olduğunu anlıyorsunuz ona bakınca ve mucize diye bir kavramın var olduğuna inanıyorsunuz.

Biraz daha yürüdükten sonra bir bankın üzerine oturduk.  Ancak bu sefer elimi tutmadı hatta yüzüme bile bakmadı. Nedense onun yüzünde farklı bir ifade vardı ki ben o ifadeyi endişeye benzettim. Ne olduğunu sordum ama cevap vermedi. Tekrar sordum yine cevap vermedi. Neler olduğunu anlamak için her şeyi yapardım ben ama elimden bir şey gelmiyordu. O cevap vermeyince bende soru sormayı bıraktım.

Sonra bir an durdu ve uzağa baktı. Bir kurşun gibi deldi zihnimi onun gideceğine dair kötü bir düşünce. “Gideceksin” dedim ona yüzümde nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordum açıkçası çokta umurumda değildi. Hatta o an hiçbir şey umurumda değildi benim. Hayatımı bulmuşken onun gideceği düşüncesi beni bitiriyordu.” Neden beni öldürmedin diye sordum” ona ve ardından “öldürseydin şimdi acı çekmezdim” dedim.

Yüzüme bakmadı, yüzüme bakamadı. “Neden gidiyorsun” diye sordum ona cevap vermedi. “Neden terk ediyorsun” diye sordum ona yine cevap vermedi. “Aşkı sende buldum” dedim “sen hikâyelerin gerçeğe dönüşmüş halisin” diye ekledim ve cevap verdi. “İşte bu yüzden gidiyorum” dedi bana. “Aşkın gerçek olabilmesi için ayrılık olması gerekir” diye ekledi. “Tüm gerçek aşklar ayrılıkla biter ve ben aşkımızın gerçek olması için gidiyorum.”

“Gitme” desem de dinlemedi beni. “Her aşk ayrılıkla bitmez” dedim ona “biz farklıyız” diye ısrar ettim dinlemedi. “Kalırsam dedi asla gerçek bir aşk olamayacağız. Ne sen âşık olacaksın ne ben maşuk. Bu yüzden gitmeliyim ben, hikâyelerin bizi anlatması için gitmeliyim.”

“Hikâyeler benim umurumda bile değil” dedim gülümsedi. Bu sefer gülümsemesi yüreğimdeki yaraların büyüklüğünü arttırdı ve kanadım. O kadar çok kanadım ki mümkün olsaydı ölebilirdim ama bu mümkün değildi. Kimse aşk acısından ölmezdi sonuçta.

“Elimi bırakma” dediğimde gülümsemedi, gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Onun ağlamasına sebep olduğum için kendimden nefret ettim. Düşünsenize her şeyiniz olan birisinin ağlamasının sebebi sizsiniz, ne yapardınız. Ben bir şey yapamadım ve o gitti. “Hoşça kal” dedi gitmeden önce “ama mümkün değil” diye cevapladım. Aşkın olması için ayrılık gerekmezdi.

“Seni tekrar bulacağım” dedim ona ve ayrılık sınavını geçmiş olacağız. “İşte o gün hikâyeler aşkımızın büyüklüğünü anlatacak. Öyle ki insanlar o hikâyelere bakarak aşkın gerçek olduğuna inanacaklar ve biz yan yana olacağız tekrardan” Söylediklerimi duyup duymadığını bilmiyorum. Önemi de yok aslında bunun. Duysaydı kalmayacaktı sonuçta ve o gitti. Yüreğimin yarısı almadı giderken sonuçta bu mümkün değildi ama kalbime giden yolları kapattı, tüm kapıları kilitledi.

“Aşk” dedim kendime “asla vazgeçmemekti aslında” ve beklemeye başladım. O geri gelmeyecek bunu biliyorum, o dönmeyecek ama ben onu bulacağım. Bu yapacağım en son şey olsa da bunu yapacağım ve aşk hikâyemiz ayrılıkla bitmeyecek.

Canımın yanmasını azaltmak için bu anlattıklarımın sadece bir hikâye olduğunu söyleyebilirim ama bunu yapmak yaşadıklarımın gerçekliğini kaybetmesini sağlar ve bunu istemiyorum. Eğer acı bir parçasıyla aşkın onu severek kabullenirim. İnsan umudunu kendisi yaratırmış ya bende öyle yaptım. Umudum olmadan yaşayamazdım.

İşin en kötü tarafı ise onun gerçek olup olmadığından hala emin olamamam.



0/Post a Comment/Comments