Loş ışıklarla aydınlatılmış puslu bir odada tavana
vuran kırmızı ışıklar göze batıyor. O odaya ilk kez giren birisinin gözü ilk
başta karanlığa alışmakta zorlanır daha sonra kırmızı ışıklara dikkat eder,
yolunu o sönük ışıkla bulmaya çabalardı. Odada birden fazla masa ve her masanın
yanında iki tane sandalye vardı. Aslında insanların oturmak ve belki bir şeyler
içmek için geldiği bir yerdi orası. Ancak masalar dolu değildi, hatta masalar
uzun bir süredir dolmuyordu.
Oranın sahibi bu boşluk nedeniyle kapatmak
istiyordu. Ancak bir türlü yapamıyordu bunu. Kapatmamasının birçok sebebi vardı
ancak içlerinden en önemlilerinden bir tanesi oraya yüklediği anlamdı ve ondan
vazgeçemiyordu. İçinde aşkın yaşandığı bir yer istemişti hep. Aşkın yaşandığı
bir ortam aşk kokardı ve o bunu istiyordu. Ancak işler istediği gibi gitmemiş
ve o duvarların arasında aşk hiç var olmamıştı.
Masalar yine boştu o gün her gün böyle olduğu için
alışmıştı adam. Sadece bir masada insanlar vardı ki bu günler sonra gelen ilk
müşterileriydi. Saçları dökülmeye başlamış, orta yaşların başlangıcında bir
adam ve uzun siyah saçlı bir kadın karşılıklı oturuyordu. Her ne kadar
gülümseseler, birbirlerine baksalar da aralarında bir soğukluk vardı. Onların
bunun farkında olup olmadığını bilmiyordu ama aralarındaki o mesafe çok rahat
görülebiliyordu.
Onların kendi aralarında neler konuştuğunu merak
ediyordu ancak bunu yapamayacağı için onları seyretmeye devam etti.
Bir süre sonra kahve istediler. Kız daha yumuşak bir
kahve istedi. Sütlü ve üzeri köpüklü olanlardan isterken erkek ise en sert
kahveden istedi. Kız kahvesine şeker koydu ama erkeğin eli şekere gitmedi bile.
Kız ağır ağır içiyordu kahvesini, tadını çıkarmak istermişçesine yavaştı
hareketleri ancak erkek kahvesine dokunmamıştı bile hiç acelesi yokmuşçasına.
Aslında çok farklıydılar birbirinden. Daha sonra bir
şey oldu aralarında ve kız kahvesini tek yudumda bitirdi. Sanki tamamen
değişmişti o anda, erkek ise onun aksine ağır ağır içmeye başladı. Kahvenin acı
tadının bitmesini istemiyormuş gibi yudumladı. Garipti aslında bu çünkü ikisi
de bir anda değişmişti. Bu değişimin nedeninin ne olduğunu bilmiyordu ve bu
bilinmezlik onun daha fazla merak etmesini sağlıyordu.
Ancak masada olanlar onun tahminlerinin ötesine
geçiyordu o anda. Erkek ve kız birbirlerinin gözlerinin içine bakıyor ve bir
açık arıyordu. Ancak ikisi de bunu daha önce yapmışlardı ve kendilerini nasıl
koruyacaklarını iyi biliyorlardı. Aynı zamanda saldırı yapmayı da biliyorlardı
ama karşı taraf o saldırıyı koruyabiliyordu. Birisi ne zaman kılıcı ile bir
saldırı hamlesi yapsa diğeri kendi kılıcıyla onu geri çeviriyordu. Bu şekilde
devam edelerse birbirlerini yenmeleri olanaksız gözüküyordu.
Bu nedenle biraz durdular ve yavaşladılar. O ana
kadar geçen uzun süre boyunca sakladıkları gerçek kendilerinden ip uçları
vermeye başladılar. Erkek en sevdiği rengi söylerken kız ona en sevdiği şarkıyı
söyledi. Bir insanı tanımak için çok önemli ipuçlarıydı bunlar. Birisinin kim
olduğunu bunlara bakarak tahmin edilebilirdi.
Aslında bu bilgilerin ortaya çıkması oyunun
gidişatını biraz daha değiştirdi. Anlatılan kişisel bilgiler arttıkça
aralarındaki mesafe azalıyordu. Mesafeler azaldıkça daha fazla şey
anlatılıyordu. Fakat ikisi de
temkinliydi, mesafelerin azalmasının neler doğurabileceklerini çok iyi
biliyorlardı. Bu yüzden birkaç kere oyunu değiştirmeye çabaladılar ancak oyun
değişmiyordu ve bu oyunda kalmışlardı. Aslında birisinin hakkında bilgilere
sahip olmak bir sorumluluk getirirdi. Mesela hakkında çok şey bildiğiniz
birisine yalan söyleyemezdi, ona ihanet etmek mümkün değildi.
Birbirlerini daha fazla tanıdıkça gerçekleri
konuşmak zorunda hissettiler kendilerini. Zaten onların oyununda yalanların
yeri olmazdı. İçinde yalan olan bir oyun her zaman biterdi. Erken ve keskin bir
şekilde biterdi hatta. Yalan olmayan oyunlar ise daha kontrollü olurdu ve
onlardan keyif almak mümkündü. Oynadıkları oyunun çıkmaza girmesi de bu
sebeptendi.
Birbirleri hakkında daha fazla şey öğrendiler.
Öğrendikleri onlar için yepyeni hamleler anlamına geliyordu. Bu hamleleri
kullanarak oyunu değiştirebilirlerdi. Ancak sanki karşı taraf ne yapacaklarını
biliyordu ve bu nedenle oyunda üstün olma çabaları hep başarısızlıkla
sonuçlanıyordu. Sanki her hamlelerini karşı taraf biliyordu. İki uzman oyuncu
karşı karşı karşıya gelmiş adına ilişki adını verdikleri bir oyunu oynuyordu.
Ancak bu bir oyundan öteye geçemeyecekti asla.
Tüm hareketlerin bilindiği, kitaplarda yazıldığı bir
ortamda tüm sonuçlar bilinirdi ve ikisi de yorulmuştu bu bilinirlikten.
Farklılık istiyorlardı ve kurallara uygun oynadıkları sürece bu asla mümkün
olamayacaktı. Erkek gülümsedi, bu o masaya oturduklarından beri ilk gerçek
gülümsemesiydi. Bu gülümsemenin ne demek olduğundan kız emin değildi ve kısa
bir anlık şaşkınlık yaşadı. Sahi şaşırmayalı ne kadar uzun bir zaman olmuştu da
unutmuştu onu.
Erkek gülümsedikten sonra kız ona nasıl cevap
vereceğini bilemedi. Gerçek gülümsemenin nasıl olduğunu bilmiyordu ve bir süre
boyunca durakladı. Aklından binlerce farklı cümle geçiyordu o anda. Binlerce
farklı düşünceden on binlerce farklı fikir türüyordu ve bunlarda aklını karman
çorman yapıyordu. Karşısındaki adamın ne yapmaya çalıştığı sorusu aklından çıkmıyordu.
Erkek tekrar gülümsedi ve "Daha ne kadar böyle
devam edebiliriz ki?" dedi. Kızın şaşkınlığı bir derece daha artmıştı
aklından hamleler geçerken erkek konuşmaya devam etti "Bu oyunu sonsuza
kadar oynayabiliriz ama ikimizde galip gelemeyiz. Bu oyunun iki ihtimali var ya
oyunu bitireceğiz ve oyun yarım kalmış olacak veya oyunun dışına çıkacağız, bir
süreliğine kuralları unutacağız. "
"Hayatım boyunca hep oyun oynadım ben, hamleler
yaptım durmadan. Oyunsuz bir hayatı bilmiyorum aslında. Ne yapılır, neler olur,
nasıl davranılır hiçbir fikrim yok. " dediği sırada kız "ben hep
oyunlar oynadım, hep kazandım. Oynamayı bildiğim kadar kazanmayı da bilirim.
Oyunsuzluktan bahsediyorsun ya hani onu bilmiyorum işte."
Bunun üzerine kız adamın elini tuttu. Adam onun
ısısını hissetti ve bu ısı bedenine yayılmaya başladı. Isı adamın damarlarında dolaşırken damarları alev aldı "Tüm kapıları açsam
sana, tüm kilitleri kaldırsam ve gel benim hayatım ol desem ne yaparsın."
"Ben kendi hayatımı bilmiyorum daha, nasıl
senin hayatın olabilirim. Ben kimliğimden emin değilim, her şeyim sahte. Bir
cümleleri bile gerçek değilse neleri gerçektir ki."
"Yanıma gelmeyeceksin bunu biliyorum. Çünkü
sana sunduklarımla ne yapacağını bilmiyorsun ve her şeyi bilen sen bu
bilinmezlikten korkuyorsun. O kadar korkuyorsun ki sadece bu nedenden dolayı
gideceksin. "
Adamın bu sözleri üzerine kıs sustu bir süreliğine,
söyleyecek kelimeleri aradı hamleler sözlüğünde ancak aradıklarını bulamadı.
Daha sonra oyunları bir kanara bırakıp içinden geçenleri söyledi "çıplak
gibi hissediyorum."
"Sen gittiğin zaman ilk kez doğru yolu bulmuş
ve kaybetmiş gibi hissedeceğim. Sense birisine ilk kez gitme dememe rağmen
gideceksin. Biliyorum bunları. Canım yanacak hatta daha kötüsü hayallerim
yanacak. Ben ateşlerin içinde kalacağım ve baktığım her yerde alevleri göreceğim.
Tüm umutlarım, beklentilerim ve umutlarım da sona erecek ve ben yaşamayı
bırakacağım."
Kız sessizliğini koruyordu adamın sözlerinin ne
kadar gerçek olduğunu merak ediyordu. Sahi onun dünyasında gerçek olan bir şey
var mıydı acaba. Sahi o şimdiye kadar herhangi bir gerçekle karşılaşmış mıydı.
Kız bunları düşünürken erkek konuşmaya devam etti.
"Nasıl gideceğini biliyorum. Bana hissettirmeden gitmeye çalışacaksın. Her
gün bir adın uzaklaşacaksın benden ve bir gün baktığımda hayatımda
olmayacaksın. Bunu canım yanmasın diye yapacaksın ama bir işe yaramayacak.
Canım yanacak, o anda ve geçmişte yanacak, yarınlarda da yanacak hatta. Ancak
sen bunları bilmeyeceksin. Canım öyle
yanacak ki bu şehirde, bu ülkede hatta bu hayatta yapamayacağım ve kimsesiz bir
diyara yerleşip kalbimin tüm kapılarını kapatacağım. Bedenimi yalnızlığa
gömeceğim ve bekleyeceğim asla gelmeyeceğin bir yarını. Biliyorum gelmeyeceğini
bu yüzden bekleyişlerim asla son bulmayacak."
"Peki benim ne yapacağımı düşünüyorsun? Seni bırakıp gittikten sonra mutlu olacağımı
mı sanıyorsun. İlk kez bir gerçekle karşılaşıp onu terk etmenin nasıl olduğunu
bilir misin? Ben bilmezdim ve senin sayende öğreneceğim onu. Nereye gidersem
gideyim peşimden geleceksin. Kaçmak için başka diyarlara gideceğim ama hep
yanımda olacaksın. Ayrılan ben olduğum için de suçlu hissedeceğim. Bir
diktatörlüğe gidip canımı almaları için yalvaracağım daha sonra çünkü bu
suçlulukla yaşayamayacağım. Her gün toprakta uzanacağım ve belki bir gün
gözlerimi açmam diye bekleyeceğim ama bu olmayacak."
İkisi de birbirlerinin ellerini sıkıca tuttu,
akıllarından tek bir cümle geçiyordu. Adam "gitme" dedi ona
"beni terk etme." Ancak kız buna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu ve
sustu. Başka bir anları olmayacağını ikisi de biliyordu. Kısa bir sessizliğin
ardından erkek konuşmaya başladı eğer o konuşmazsa o an asla bitmezdi ama bu
zamanın kurallarının dışında kalırdı "Bu yüzden git şimdi. Beni yokluğunla
baş başa bırak ve git. Sana daha faza alışırsam yaşayamam gidişinle. Yoksa
giderken canımı da alırsın, sökersin yüreğimi ve gidersin, yaşayamam. Lütfen
git henüz beni öldürmemişken git."
Söylenecek sözlerin bittiği bir andaydılar. Kız
adamın ellerini bırakmak istemiyordu hatta bunun yerine daha sıkıca sardı
onları. Söylemek istediği sözcükler olmasına rağmen bilmiyordu ne yapması
gerektiğini. Gitmek o an için en zor yoldu ancak zor olan o yolu seçmesi
gerekiyor. Acımasız bir dünyanın amaçsız oyunlarından birisinin son
perdesindeydiler. Eğer kalırsa tüm dünya onlara karşı döner ve sistem onları yok
etmeye çalışırdı. Eğer kalırsa tüm kuralları hiçe sayar ve türlü düşmanlar
edinirdi. Sistem gerçeğe izin vermezdi. Gittikten sonra gerçeği geride
bırakacaktı ancak acısı gerçek olacaktı ama bunu kimse bilmeyecekti ve bir
köşede eriyip gidecekti.
Ne yapması gerektiğini bilmezken adamın ellerini de
bırakamıyordu. Onları seyreden oranın sahibi nelerin döndüğünü tahmin
edebiliyordu ve kıza yardım etmek istedi. Orayı açma sebebi aşkın kokusunu
almaktı ve o an aşkın kokusunu ciğerlerine çekti. Ciğerleri aşkın kokusuyla
dolduğu sırada ışıkları kapattı bu sayede kızın gidişi daha kolay olacaktı. Bir
süre sonra ışıkları tekrar açtığında masanın boş olduğunu fark etti, ikisi de
gitmişlerdi.