Sıradan bir güne uyanmıştı adam. Bir süredir yaşadığı her gün
aynıydı ve o günde bir farklılık olmasını beklemiyordu. Zaten nasıl
bekleyebilirdi ki geçmişine dönüp baktığı zaman hep aynı hatıralarla
karşılaşıyordu. Belki isimler, yüzler, renkler değişiyordu ama olaylar ve
sonuçları hep aynı kalıyordu. Bu yüzden yeni günlerden bir beklentisi
kalmamıştı artık.
Beklentisiz yaşamak zordu ama alışmıştı.
Sabah uyandığında bir şeyler atıştırdı ve evden çıktı. Biraz dolaşması
gerekiyordu. Aslında ne evin içinde ne de dışarıda onun için bir şey yoktu ama
yine dışarıya çıktı. Beklentisiz bir şekilde yürümeye başladı daha sonra.
Geçtiği sokakların, karşılaştığı
insanların da anlamı kalmamıştı artık ama yine de yürümeye devam etti. Etrafına
bakmadı yürürken, yanından geçen insanlara dikkat etmedi. Bir zamanlar işe
gidiyordu ancak daha sonra ondan da vazgeçti. Yaşamak için fazla bir şeye
ihtiyacı yoktu. Çalıştığı dönemlerde bir ev almıştı kendine ve biraz birikimi
vardı. Bir süre daha yeterdi ona. Zaten fazlasında gözü yoktu. Zamanı
geldiğinde ne yapacağına karar vereceğini düşünüyordu.
Sokakta yürürken düşünüyordu hep. Evde
olduğu zamanlarda da düşünüyordu ama sokağa çıkmanın düşünmesini azaltacağını
düşünürdü ki asla bu düşüncesi gerçek olmazdı. Düşünceler zihninde dolanmaya
devam ediyordu. Sanki sokakta değil de düşünceleri arasında dolanıyordu ve bu
durumdan hoşlanmıyordu. Keşke düşünmesini engelleyebilecek bir ilaç olsaydı da
düşünmeyi bırakabilseydi. Ancak bu isteğinin de bir karşılığı yoktu ve
düşünmeye devam etti.
Geçmişi peşini bırakmıyordu onun. Yaptığı
hatalar o günü kaplıyordu ve sanki şimdinin anlamı kalmıyordu. Böyle olunca
aldığı nefes boşa gidiyormuş gibi hissediyordu. Zordu kimsesiz olmak, zordu
onun gibi yaşamak. Zordu yalnızlığı.
Benzer bir günde benzer bir yolculuğa daha
çıkmıştı. Hayatına giren insanları ve onların nasıl terk ettiğini düşünüyordu.
Bu düşüncelerinin içinde isimler yoktu, yüzler yoktu sadece herkesi aynı
görüyordu artık ve bu sebeple amaçsız yaşıyordu. Yeni birisi ile tanışmaya
ihtiyacı yoktu onun. Sonuçta değişen bir şey olmayacaktı. Her sokak aynıydı
onun için.
Sokakta yürürken bir kızın yanından geçti.
Kim olduğuna bakmadı bile ancak bir koku hissetmiş, geçmişinden gelen tanıdık
bir koku gelmişti burnuna. Eski bir kız arkadaşının parfüme aitti o koku ve
geçmişinin derinliklere gitti tekrardan. Oysa o zamana kadar geçmişini düşünmeden
durabilmişti. Fakat o andan itibaren geçmişin sokaklarında yürüyordu. O kızla
yaşadıkları aklına geldi sonra onu bir kenarda bırakıp gidişi. Özlem değildi
hissettiği duygu sadece hatırlamak vardı kaçmaya çalıştıklarını ve hatırlamak
zordu.
Bir süre daha hatıralarının aynı sokağında
yürümeye devam etti. Yüzleşmek ile alakalı değildi içinde bulunduğu durum
yüzleşeli çok zaman olmuştu. Yine de o yürümeye devam etti. Bir kafenin önünden
geçerken başka birisi ile alakalı başka bir hatıranın içinde buldu kendini. Bir
kıza onu sevdiğini söylemişti benzer bir yerde. Kız ise sessiz kalmış ve bir
süre tepki vermemişti. Sonra ise iznini istemişti ve gitmişti. Sevmenin nesi bu
kadar korkutucuydu? İnsanlar sevilmekten neden bu kadar çok korkuyordu?
İşte bunu anlayamıyordu bir türlü. Kimi
sevdiyse gitmişti. Bu yüzden sevmemeye çabalamıştı insanları ancak bu sefer
neden sevmediği sorun olmuştu ki o sadece sevmiyor taklidi yapıyordu.
Öğrenememişti insanların ne istediğini, anlayamamıştı onları. Ya onlar ne
istediklerini bilmiyordu ya da onların isteklerine karşılık veremiyordu. Zaten
vazgeçmişti insanların isteklerini karşılamaya çabalamaktan. Bu sebepten dolayı
yalnızdı o. Bu sebepten dolayı kimsesizdi.
Biraz daha yürüdükten sonra başka bir
hatıra ile karşılaştı. Kaçmak için çok çabaladı ondan. Düşünmemeye zorladı
kendini ancak başarısızdı ve farklı bir sokakta yürüyordu artık. Pişman değildi
yaşadıklarından sadece sebepleri anlamaya çabalıyordu.
Biraz daha yürüdü ne yöne gittiği
bilmeden. Sonra bir köprünün üstüne geldi ki o köprü başka hatıralara bir kapı
açmıştı ve kendini o kapıdan geçerken buldu. Sonuç hep aynıydı. Günbatımını
seyrediyordu o hatırada. Kıza sarılmıştı ve kız hep onunla kalacağına yemin
ediyordu. Tabi ki yalandı sözleri ilk fırsatını bulduğu zaman gitmişti o da.
Neden gittiğini söylememişti bile. Neden onu terk ettiğini anlatmamış sadece
gitmişti.
Belki de lanetlenmişti o. Asla mutlu
olamama lanetine tutulmuş bu sebepten dolayı herkesi kaybetmişti. Sorun da
buradaydı aslında yaşadıkları kayıplar mıydı yoksa o insanlar her şekilde
gidecek miydi bilemiyordu. Zaten dönüp baktığı zaman hiçbir şeyi bilemiyordu.
Bilememek belki de en zor yoluydu
yaşamanın. Sebepsizce yaşadığını hissediyordu böyle zamanlarda. Amaçları
olduğunu düşünse de aslında amaçsız olduğunu söylüyordu içindeki sesler. Biraz
daha yürüdükten sonra artık nerede olduğunu bilmiyordu. Bir kuyumcu mağazasının
önünden geçti ve belki de en zor hatırası ile yüzleşirken buldu kendini.
Bir yüzük almıştı ona. Ona hayatını onunla
birlikte geçirmek istediğini söyleyecekti. Lüks bir lokantaya gitmiş ve yüzüğü
vermişti. Ancak kız yüzüğü gördüğü zaman hiçbir şey söylemeden ayağa kalmış ve
gitmişti. Evlenmek değil miydi bu hayattaki en kutsal şey? Neden kaçıyordu
insanlar? Neden herkes gidiyordu ondan? Anlamıyordu insanları.
Etrafı hatıraları ile çevrilmişti artık ve
kaçamıyordu. Zaten kaçmanın bir yolunu da bilmiyordu. Söküp atmalıydı belki
beyninin o bölümünü.
Geçmiş etrafını o kadar sarmıştı artık
hangi zamanda olduğunu karıştırmaya başlamıştı. Günlerden neydi, hangi ayda
veya yıldaydı bilmiyordu. Sanki tüm zamanları aynı anda yaşıyordu. Bazen
çocukluğuna gidiyor bazen ise gençliğini hatırlıyordu. Öyle bir yerdeydi tüm
zamanlar iç içe geçmişti ve onları birbirinden ayıramıyordu. Sanki kaybolmuştu
zamanda. Ona hep küçük gelen dünya artık kocamandı. Daha da kötüsü geçmişte
gezinirken yaşadıklarını değiştiremiyordu. Sanki gördüğü her şey ona
yaşadıklarını hatırlatıyordu.
Nereye baksa farklı bir anı ile karşı
karşıya geliyor ve çaresiz bir şekilde değiştirmeye çalışıyordu. Ancak mümkün
değildi geçmişi değiştirmek. Bu esnada telefonu çaldı. Onu birisi arıyordu ama
telefonun ekranında yazan isim sürekli değişiyordu. Telefonu açtığı zaman
kiminle konuştuğunu bilemedi. Dahası telefondaki her kimse ona ne söylediğini
de bilemedi. Kiminle konuştuğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ne söylediğinin
farkında bile değildi.
Kelimelerini geçmişindeki konuşmalarının
arasından seçiyordu. Karşı taraftan gelen sesleri duymuyor ve onun yerine
eskiden cümleler yerleştiriyordu. Bu şekilde ne kadar konuştuğunu fark etmedi.
Ancak bir süre sonra telefonuna baktığında aramanın bitmiş olduğunu gördü. Sahi
kimdi onu arayan. Acaba gerçekten telefonu çalmış mıydı yoksa küflenmiş bir
hatıra mıydı onu arayan. Sahi geçmişindeki birisinin onu araması mümkün olabilir
miydi.