Hatıralarda yolculuk 1

Sıradan bir güne uyanmıştı adam. Bir süredir yaşadığı her gün aynıydı ve o günde bir farklılık olmasını beklemiyordu. Zaten nasıl bekleyebilirdi ki geçmişine dönüp baktığı zaman hep aynı hatıralarla karşılaşıyordu. Belki isimler, yüzler, renkler değişiyordu ama olaylar ve sonuçları hep aynı kalıyordu. Bu yüzden yeni günlerden bir beklentisi kalmamıştı artık.

Beklentisiz yaşamak zordu ama alışmıştı. Sabah uyandığında bir şeyler atıştırdı ve evden çıktı. Biraz dolaşması gerekiyordu. Aslında ne evin içinde ne de dışarıda onun için bir şey yoktu ama yine dışarıya çıktı. Beklentisiz bir şekilde yürümeye başladı daha sonra. 

Geçtiği sokakların, karşılaştığı insanların da anlamı kalmamıştı artık ama yine de yürümeye devam etti. Etrafına bakmadı yürürken, yanından geçen insanlara dikkat etmedi. Bir zamanlar işe gidiyordu ancak daha sonra ondan da vazgeçti. Yaşamak için fazla bir şeye ihtiyacı yoktu. Çalıştığı dönemlerde bir ev almıştı kendine ve biraz birikimi vardı. Bir süre daha yeterdi ona. Zaten fazlasında gözü yoktu. Zamanı geldiğinde ne yapacağına karar vereceğini düşünüyordu.

Sokakta yürürken düşünüyordu hep. Evde olduğu zamanlarda da düşünüyordu ama sokağa çıkmanın düşünmesini azaltacağını düşünürdü ki asla bu düşüncesi gerçek olmazdı. Düşünceler zihninde dolanmaya devam ediyordu. Sanki sokakta değil de düşünceleri arasında dolanıyordu ve bu durumdan hoşlanmıyordu. Keşke düşünmesini engelleyebilecek bir ilaç olsaydı da düşünmeyi bırakabilseydi. Ancak bu isteğinin de bir karşılığı yoktu ve düşünmeye devam etti.

Geçmişi peşini bırakmıyordu onun. Yaptığı hatalar o günü kaplıyordu ve sanki şimdinin anlamı kalmıyordu. Böyle olunca aldığı nefes boşa gidiyormuş gibi hissediyordu. Zordu kimsesiz olmak, zordu onun gibi yaşamak. Zordu yalnızlığı.

Benzer bir günde benzer bir yolculuğa daha çıkmıştı. Hayatına giren insanları ve onların nasıl terk ettiğini düşünüyordu. Bu düşüncelerinin içinde isimler yoktu, yüzler yoktu sadece herkesi aynı görüyordu artık ve bu sebeple amaçsız yaşıyordu. Yeni birisi ile tanışmaya ihtiyacı yoktu onun. Sonuçta değişen bir şey olmayacaktı. Her sokak aynıydı onun için.

Sokakta yürürken bir kızın yanından geçti. Kim olduğuna bakmadı bile ancak bir koku hissetmiş, geçmişinden gelen tanıdık bir koku gelmişti burnuna. Eski bir kız arkadaşının parfüme aitti o koku ve geçmişinin derinliklere gitti tekrardan. Oysa o zamana kadar geçmişini düşünmeden durabilmişti. Fakat o andan itibaren geçmişin sokaklarında yürüyordu. O kızla yaşadıkları aklına geldi sonra onu bir kenarda bırakıp gidişi. Özlem değildi hissettiği duygu sadece hatırlamak vardı kaçmaya çalıştıklarını ve hatırlamak zordu.

Bir süre daha hatıralarının aynı sokağında yürümeye devam etti. Yüzleşmek ile alakalı değildi içinde bulunduğu durum yüzleşeli çok zaman olmuştu. Yine de o yürümeye devam etti. Bir kafenin önünden geçerken başka birisi ile alakalı başka bir hatıranın içinde buldu kendini. Bir kıza onu sevdiğini söylemişti benzer bir yerde. Kız ise sessiz kalmış ve bir süre tepki vermemişti. Sonra ise iznini istemişti ve gitmişti. Sevmenin nesi bu kadar korkutucuydu? İnsanlar sevilmekten neden bu kadar çok korkuyordu?

İşte bunu anlayamıyordu bir türlü. Kimi sevdiyse gitmişti. Bu yüzden sevmemeye çabalamıştı insanları ancak bu sefer neden sevmediği sorun olmuştu ki o sadece sevmiyor taklidi yapıyordu. Öğrenememişti insanların ne istediğini, anlayamamıştı onları. Ya onlar ne istediklerini bilmiyordu ya da onların isteklerine karşılık veremiyordu. Zaten vazgeçmişti insanların isteklerini karşılamaya çabalamaktan. Bu sebepten dolayı yalnızdı o. Bu sebepten dolayı kimsesizdi. 

Biraz daha yürüdükten sonra başka bir hatıra ile karşılaştı. Kaçmak için çok çabaladı ondan. Düşünmemeye zorladı kendini ancak başarısızdı ve farklı bir sokakta yürüyordu artık. Pişman değildi yaşadıklarından sadece sebepleri anlamaya çabalıyordu.

Biraz daha yürüdü ne yöne gittiği bilmeden. Sonra bir köprünün üstüne geldi ki o köprü başka hatıralara bir kapı açmıştı ve kendini o kapıdan geçerken buldu. Sonuç hep aynıydı. Günbatımını seyrediyordu o hatırada. Kıza sarılmıştı ve kız hep onunla kalacağına yemin ediyordu. Tabi ki yalandı sözleri ilk fırsatını bulduğu zaman gitmişti o da. Neden gittiğini söylememişti bile. Neden onu terk ettiğini anlatmamış sadece gitmişti.

Belki de lanetlenmişti o. Asla mutlu olamama lanetine tutulmuş bu sebepten dolayı herkesi kaybetmişti. Sorun da buradaydı aslında yaşadıkları kayıplar mıydı yoksa o insanlar her şekilde gidecek miydi bilemiyordu. Zaten dönüp baktığı zaman hiçbir şeyi bilemiyordu.

Bilememek belki de en zor yoluydu yaşamanın. Sebepsizce yaşadığını hissediyordu böyle zamanlarda. Amaçları olduğunu düşünse de aslında amaçsız olduğunu söylüyordu içindeki sesler. Biraz daha yürüdükten sonra artık nerede olduğunu bilmiyordu. Bir kuyumcu mağazasının önünden geçti ve belki de en zor hatırası ile yüzleşirken buldu kendini.

Bir yüzük almıştı ona. Ona hayatını onunla birlikte geçirmek istediğini söyleyecekti. Lüks bir lokantaya gitmiş ve yüzüğü vermişti. Ancak kız yüzüğü gördüğü zaman hiçbir şey söylemeden ayağa kalmış ve gitmişti. Evlenmek değil miydi bu hayattaki en kutsal şey? Neden kaçıyordu insanlar? Neden herkes gidiyordu ondan? Anlamıyordu insanları.

Etrafı hatıraları ile çevrilmişti artık ve kaçamıyordu. Zaten kaçmanın bir yolunu da bilmiyordu. Söküp atmalıydı belki beyninin o bölümünü. 

Geçmiş etrafını o kadar sarmıştı artık hangi zamanda olduğunu karıştırmaya başlamıştı. Günlerden neydi, hangi ayda veya yıldaydı bilmiyordu. Sanki tüm zamanları aynı anda yaşıyordu. Bazen çocukluğuna gidiyor bazen ise gençliğini hatırlıyordu. Öyle bir yerdeydi tüm zamanlar iç içe geçmişti ve onları birbirinden ayıramıyordu. Sanki kaybolmuştu zamanda. Ona hep küçük gelen dünya artık kocamandı. Daha da kötüsü geçmişte gezinirken yaşadıklarını değiştiremiyordu. Sanki gördüğü her şey ona yaşadıklarını hatırlatıyordu.

Nereye baksa farklı bir anı ile karşı karşıya geliyor ve çaresiz bir şekilde değiştirmeye çalışıyordu. Ancak mümkün değildi geçmişi değiştirmek. Bu esnada telefonu çaldı. Onu birisi arıyordu ama telefonun ekranında yazan isim sürekli değişiyordu. Telefonu açtığı zaman kiminle konuştuğunu bilemedi. Dahası telefondaki her kimse ona ne söylediğini de bilemedi. Kiminle konuştuğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ne söylediğinin farkında bile değildi.

Kelimelerini geçmişindeki konuşmalarının arasından seçiyordu. Karşı taraftan gelen sesleri duymuyor ve onun yerine eskiden cümleler yerleştiriyordu. Bu şekilde ne kadar konuştuğunu fark etmedi. Ancak bir süre sonra telefonuna baktığında aramanın bitmiş olduğunu gördü. Sahi kimdi onu arayan. Acaba gerçekten telefonu çalmış mıydı yoksa küflenmiş bir hatıra mıydı onu arayan. Sahi geçmişindeki birisinin onu araması mümkün olabilir miydi.

0/Post a Comment/Comments