Zaman harabeleri, boşluğun çağrısı


Zaman harabeleri

Kız gözlerini kapattı. Daha fazla görmek istemiyordu dünyayı. Baksa etrafına, görse onun için değişen hiçbir şey olmuyordu. Bu yüzden bakmak veya görmek anlamsızdı. Gözlerini kapattığında köprünün parmaklıklarını tutan ellerini havaya doğru kaldırdı. Daha sonra iki kolunu yana doğru açtı uçmaya hazırlanan bir kuş gibi. Aslında nasıl kanat çırpması gerektiğini bilmiyordu. Kanatları olmadan nasıl uçabileceğini de bilmiyordu ama önemsemedi. Yüzünde sebebini bilmediği bir gülümseme oluştu. Belki kuşlar gibi uçabileceğinin düşüncesiydi onu güldüren belki de sadece içinde büyüyen o küçük hayalin etkisi ile gülümsemişti.

İleriye doğru küçük bir adım attı. Boşluk, önünde uzanıyordu. Boşluk onu çağırıyordu. Altında akan azgın nehrin sesini duyuyordu bu sırada. Nehir onu çağırıyordu, hiçlik onu çağırıyordu. İleriye doğru bir adım atmadan önce acele etmedi. Hayatında acele edecek hiçbir şey kalmamıştı. Hiçbir yetişmesi gerekmiyordu, asla geç kalmayacaktı her yere erken giden o. Gözlerini hiç açmadı, gözlerini açmaya ihtiyacı yoktu. Kollarını biraz kapattı bu esnada yüksek bir yerde aşağıya inmeye çalışan bir kartal gibi. Kanatlarını kapatmalı ve hızlanmalıydı daha fazla yükseğe çıkabilmek için. Bu fikrin eşliği altında tekrardan gülümsedi. Gülümsemek onun yapmayı unuttuğu eylemlerden birisiydi ve garip hissediyordu bu yüzden.

Daha fazla beklemek istemediğini fark etti ve ileriye doğru bir adım attı. Sağ ayağının altında artık hiçbir şey yoktu. Boşluk artık onu çağırıyordu. Artık önemi yoktu hiçbirşeyin ve boşluğun çağrısına karşılıksız kalmak istemiyordu daha fazla.

...

Tam bu esnada adam zamanın farklı bir noktasındaydı. Kızın köprüde tek başına durduğunu görmüş ve onun yanına gitmek istemişti. Köprünün kenarında olmanın nasıl olduğunu çok iyi biliyordu adam. Defalarca kez geçmişti o yoldan, defalarca kez beklemişti bir köprünün kenarında. Bu yüzden anlıyordu kızı, ne yapmak istediğini biliyordu ve ondaki kararlılığı görmüştü. Durması gerekliydi, onu durdurması gerekliydi. Bu yüzden "yapma" diye bağırdığı sırada kendi siyah bir karanlığın içinde bulmuştu.

Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu. O kadar büyük bir boşluktu ki orası daha önce böyle bir ana tanıklık etmemişti. Hatta yazılan herhangi bir sayfanın o boşluğa tanıklık ettiğine bile inanamıyordu. Hiç bir şey yoktu sanki orada. Ne geçmiş, ne gelecek, ne de şimdiden yoksundu. Ancak bu yoksunluğunun farkında bile değildi. "Sonsuz bir hiçlik" demişti aklına düşen ilk cümle. Aslında hep istediği yerdeydi. Bunun için mutlu bile olmalıydı ama mutluluğu bilmediği için ona kavuşması olasılıkların dışındaydı.

Zamansız bir yerde bir süre sonra terimi kullanılmazdı ama eğer kullanılsaydı bir süre sonra kızın köprüden atladığını hatırladığı söylenebilirdi. Kızı hatırladıktan sonra duran zaman akmaya başladı. Sanki her şey geriye doğru gidiyor, sanki her şey eskiye dönüyordu. Evet kızın yanına gitmeliydi.

...

Kız iki ayağının boşlukta olduğunu hissettiği an gülümsedi. Hatta onu görenler olsaydı onun kahkaha attığını bile söyleyebilirdi. Gözlerini kapattı ve kanatlarını geriye doğru çekti. Artık hazırdı düşmeye, boşluk onu çağırıyordu.

Tam bedeni aşağıra doğru hareket ettiği zaman bir an durdu. Bedeninin etrafına bir kol dolandı ve onunla boşluğun arasına bir engel girdi. Ne olduğu anlamak için başını geriye doğru attığı sırada genç bir adam gördü. Yüzü kırışmaya başlamamış, saçları henüz beyazlamamıştı. Ancak saçları dökülmüştü bir parça. Adamın yaşıyla ilgili tahminleri bir kenara bıraktığı sırada üzerindeki tişörte baktı. Daha önce öyle bir şey görmemişti. Bu esnada adamın yüzündeki ifade onu tutmakta zorlandığını gösteriyordu. Sahi neden tutuyordu ki onu.

Adam beline kadar parmaklıkların dışında sarkıyor ve kızı yukarıya çekmeye çabalıyordu. Ancak neden bunu yapıyordu. Tekrardan boşluğa doğru baktı kız ama bu sefer gözlerini kapatmadı. Adam "tutun bana" dediği sırada kız "neden" dermişçesine yüzünü ekşitti. Neden ona tutuncaktı ki? Neden onu yukarıya çekmesine izin verecekti. Boşluk onu çağırıyordu.

Adam "tekrardan tutun bana" dediği sırada kız ona anlamaz gözlerle bakmaya devam ediyordu. Neden tutuncaktı ki ona. Adam onun boş bakışlarına aldırmadan konuşmaya devam etti "daha fazla tutamayacağım seni, lütfen tutun," dedi. Daha fazla tutamayacaksa bırakabilirdi onu, niye tutuyordu ki zaten. Boşlukla neden arasına giriyordu. Bir ara düşüncelerini söylemeyi düşündü ama bunu nasıl yapabileceğinden emin değildi.  Başını geri doğru atıp adama baktı tekrardan ve gülümsedi. Öyle bir andı ki kızın gülümsemesi adamın tüm bedenine işlemişti. "Eğer sen düşersen" dedi kısık bir sesle "peşinden gelirim senin."

Kızın bu cümleyi duyup duymadığını bilemedi hiçbir zaman. Kız ellerinden kayıp gidiyordu ve buna dayanacak gücü yoktu. Onun düşmesine izin veremezdi, gülümsemesi kalbini ele geçirdiği sırada ondan vazgeçemezdi. Ayaklarıyla kendini yukarıya doğru itti ve bacakları köprüden yükseldi. Daha sonra parmaklıkların üzerinden geçti ve düşmeye başladı. Kız ise adamın yaptığının şaşkınlığı içerisinde bakıyordu ona. "Seni kaybedemem" dedi adam. "Sensiz yaşamak istemiyorum".

Bu cümleyi duyan kız kollarını ona sarılmış olan adamın boynuna doladı. Boşluk onları çağırıyordu ve ikisi birlikte gürültüyle altlarından akıp giden nehre doğru yol alıyordu.

Aslında kız için olayları anlamlandırabilmek çok güçtü. Şimdiye kadar kimse onun için hiçbir şey yapmamıştı. Kimse onun için kendisinden vazgeçmemişti. Ancak o adam onunla birlikte düşüyordu. Eğer bir kitap olsaydı hayattı suya çarpma anları muhteşem bir son olabilirdi. Ancak hayatı bir kitap değildi.

Düşerken kız bir anda ağlama başladı. Adam onun gözyaşlarını gördü şiddetli bir acı dalgası bedenine vurdu. Adam kıza "yapma" dedi, "yapma bunu kendine." Kız üzgün bir şekilde başını iki yana salladı sanki elimde değil dermiş gibi. Adam ona daha sıkı sarıldı, bedeni kendi bedeni ile bütünleşmişti artık. "Yalnız olmana izin veremem" dedi daha sonra ve gülümsedi. Gülümsediği sırada gözlerini kapattı.

Tam bir an sonra ikisi yıkılmış bir şehrin eteğinde duruyorlardı. Anlamaz gözlerle etraflarına bakarlarken kızın yaşadığı şaşkınlığın büyüklüğü muazzamdı. Bir süre boyunca birbirlerine sarılmaktan vazgeçmediler. Daha sonra kız adama doğru baktı ve "neden?" diye sordu. Adam cevap vermeye hazırlanırken yıkılmış bir binanın üzerinde oturan bir ihtiyar gülümsüyordu.  

0/Post a Comment/Comments