Yaşanmamış diyaloglar 4, mutlu son

Yaşanmamış diyaloglar 1, başlangıç
Yaşanmamış diyaloglar 2, bekleme
Yaşanmamış diyaloglar 3, kaybediş

Her yerde onu görüyorum ve inan bana bu beni fazlasıyla zorlamaya başladı. Evet onu görmek gerçekten harika. Onu bir aç bile görmek için herşeyimi verebilirim ama o gidiyor. Gerçek olup olmadığından bile emin olamıyorum. Herşey çok garip. Onu ilk gördüğüm durak ve otobüsten indiği durak arasında mekik dokumama gerek kalmıyor çünkü onu her yerde görmeye başladım.

Otobüsle giderken yolda yürürken görüyorum onu sonra şöförü durmaya ikna ediyorum. Geçenlerde şöförün birisi ile kavga ettim. Kendimi kaybetmişim ve şoförün yakasına yapışmışım. Daha sonra otobüsteki diğer yolcular ayırmış bizi. Tabi kendime gelince şoförden özür diledim ve beni affetmesini istedim. Kendimi kontrol edememeye başladım ve bu hiç güzel değil. Eskiden zararım sadece kendimeydi ama artık etrafıma da zarar vermeye başladım.

Bir şekilde otobüsten inip koşmaya başlıyorum. Önüme geçen insanlara çarpıyorum çoğunlukla. O kadar acelem varki özür bile diyemiyorum. Geçenlerde adamın birisi ile kavga ettim. Biraz iri birisiydi ve attığım her yumruğun iki mislini o attı. Güzelce dayağımı yedim. Dayak yemek sorun değildi onu yakalayamamıştım ve bu benim canımı yakıyordu. O gün ne yaşadıysam yaşayayım onu yakalayamıyordum ve herşeyin üstünü örtüyordu. O an hayatımın en kötü gününü yaşamış oluyordum. Her seferinde hayal kırıklığım giderek büyüyordu aslında. En sonunda bütün hayal dünyamın parçalara bölüneceğini ve o parçaların bedenimi paramparça edeceğini düşünüyorum. Keskin bir hayalin kalbime saplanacağını düşünüyorum. Belki de benim sonum bu şekilde olacak. O benden kaçmaya devam edecek ve herşey bitecek.

Onun neden kaçtığını da anlamıyorum aslında. Niye kaçar ki benden? Onu çok sevmekten başka ne yapmıştım ben? Çok sevmek suç muydu acaba? Birisini çok sevdiğin zaman o gitmek zorunda mıydı hep? Hayatımı ona adadığımda o gelip herşeyi yok etmekle mi yükümlüydü? Bu soruların cevabını bulamıyorum. Sevmek şu hayattaki en güzel şeydi, eğer birisini gerçekten seviyorsan sen dünyanın en şanslı insanıydın. Sevilmekte bir o kadar güzel olmalıydı. Hoş şimdiye kadar beni o derece seven birisi olmadı ama tahmin edebiliyorum nasıl olabileceğini. Sevmek ve sevilmek garip kavramlar bunlar.

Çok seven bir insanın ne yapması gerektiğini düşünüyordum geçenlerde. Hayatımı ona adasam mesela veya onu bir kez daha görebilmek için haftalarca sokaklarda yaşasam çok sevmiş olur muyum? Sadece onu bir kere daha görebilmek adına kalan herşeyden vazgeçsem bunun adı sevgi olur mu? Yine sorular çıkıyor karşıma ve yine cevapları yok bende. Peki o olmadan onu sevebilir miyim ben? Yani onu görmemeye devam edersem eğer onu sevmeye de devam edebilir miyim? Tabi bu arada onu gerçekten sevip sevmediğimi de tartışmamız gerekiyor. Evet bedenimin kontrolünü eline aldı, zihnim zaten ona ait. Başka hiçbir şey düşünemiyorum. Damarlarımda dolaşıyor o, dünyamı kaplıyor, hayatım oluyor ve o benden kaçıyor. Onu çok sevmesem kaçmazdı belki. Belki de çok sevmenin bir sonucudur bu. Çok seviyorsan eğer onu kaybedersin.
Hayat çok sevmelere izin vermiyordur belki de, bilemiyorum.

Sonra onu sokakta görmeye başladım ben. Onu gördüğümü sandım ve yanına gittim ama başka birisiydi. Defalarca kez oldu bu, defalarca kez onu gördüğümü sandım. Yanına gittim sonra, ona yakın olmak istedim, onu görmek istedim, ona dokunmak istedim, bir kez olsun sesini duyablimek istedim onun ama hep yanıldım. Yanılmak çok kötü mahfediyor beni, tüketiyor. Aynı zamanda acı verici ve hayal kırıcı. Paramparça olmak deyiminin anlamını bu şekilde öğrendim ben. Eğer çok sevmeseydim ben görebilirdim onu. Belki konuşabilirdim bile. Eğer onu çok sevmeseydim hissetmezdim ben, yokluğu dünyamı kaplamazdı. Gölgesini aramazdım karanlıklarda ama ben çok sevdim onu.

Onu anlatmayacağım kadar çok sevdim ben. Bu satırları okuyorsun ve yaşadıklarımın gerçek olamayacağını söylüyorsun kendine çünkü sana çok sevmek hiç anlatılmadı. Önemli değil aslında sen beni yalancı san, sorun değil ki. Ben onu bulamıyorum kalan herşey anlamını yitiriyor bu sebepten dolayı.

Sonra bir gün ben yine onu yakalamak için koşmuştum. Nasıl oldu hatırlamıyorum ama bayılmışım. Gözlerim açtığım zaman beyaz elbiseli adamlar beni kaldırmaya çalışıyordu. Kendime bile gelemeden beni bir ambulansa koydular. Sonra hastaneye gittim ama bunların hiçbiri net değil. Sanki bir rüya görüyordum ben, anlamadım hiçbir şeyi. Benimle birşeyler konuştular bedenime serumlar bağlıyken sonra başka başka bir adam geldi. Bana bir ilaç verdiler ve ben uyudum.

Bilmiyorum ne kadar sonra uyandığımı. Beni yattığım yerde kaldırdılar ve tekrardan ambulansa bindirdiler. Daha sonra büyük bir binanın önünde durdu ambulans ve beni aşağıya indirdiler. Kocaman kapının üstünde "akıl hastanesi" yazıyordu. Beyaz önlüklü doktorlar sorular sordu bana. Ben eskiden akıllıydım dedim onlara beni o bu hale getirdi ama pişman değilim. Onun aşkı varsın beni deli etsin, çıkarsın atsın tüm aklımı. Onu çok sevdiğim için böyle oluyor dedim ben onu çok sevmeseydim böyle olmazdı.

Sonra bir gün beyaz önlüklü bir kadın girdi odama. O gelmişti. Düşünsene onu tekrardan gördüm ben. Gelince hemen doğruldum ben, ona baktım. Sorular sordu bana, sesini duydum onun. O an canımı seve seve verirdim ben hemde karşılığında hiçbir şey istemeden. Sorularına cevap veremedim ama konuşamadım. Ben senin yüzünden delirdim demek istedim ona ama yapamadım. Bunun yerine ona bakmaya devam ettim, elimi tuttu cennete gittiğimi zannettim. Hayallerimin çok ötesindeydim ben başka ne isteyebilirdim ki.

Bilmiyorum o beni tanıdımı. Tanısaydı bunu belli ederdi herhalde. Daha sonra konuşmamaya karar verdim deliliğimin sebebinin kendisi olduğunu öğrenmesi onu üzerdi. Onun üzülmesini istemiyordum ben ve susmaya karar verdim. Kimseyle konuşmadım hastanede ve onlar beni serbest bıraktı. Bir gün dayanamadım ve konuşmak istedim. Onun elini tuttum ve "sen hep gel" dedim. Geleceğini söylediğinde ben hayallerimde uzun bir yolculuğa çıktım. Onu sevdiğimi söylemedim ama onu üzemezdim ben. Başka bir beklentim de yoktu, mutluydum o dört duvar arasında.

Resim: Hilde Bugge

0/Post a Comment/Comments