Düş müziği


Günlerden Perşembeydi, Ekimin 27si. Günlerdense Perşembe. Perşembeleri sevmezdi o, anlamı yoktu Perşembelerin. Bazıları evrenin bir Perşembe günü yaratıldığını iddia etse de onun için önemsizdi. Daha güneş doğmadan önce uyanmıştı. Ancak yatağının içinden çıkabilecek kadar güçlü hissetmiyordu kendini. Aslında yapması gereken bir çok şey vardı. Uyanmalı, kahvaltı yapmalı, acı bir kahve içmeli ve güne başlamalıydı. Ancak bunların hiçbirini yapmak istemiyordu o sabah. Yorganını üstüne bir kalkan gibi çekip korunmak istiyordu hayattan. Nedense içindeki bir ses canının çok yanacağını söylüyordu. Aslında iç seslerinin gelecek tahminlerine inanmazdı. Onların dedikleri olsaydı eğer dünya uzun zaman önce yok olurdu. Ancak o gün iç sesleri oldukça inandırıcı konuşuyordu.

Yine de yatağından çıktı. Banyoya gidip yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Daha sonra mutfağa gidip demliğin için su doldurduktan sonra ocağın üzerine koydu. Günlük rutinleriydi onun. Alışkanlıklarıydı. Aslında bu sırada kendine gelirdi. Uyanırdı ve o gün karşılaşacaklarına hazırlardı bedenini. Yorganının altında olmadığı için yeni bir kalkan yapardı kendine. Kalkanlarının kurşun geçirmez olmasını isterdi hep ama hiçbir zaman gerçek olmazdı istekleri. Hiç acelesi yokmuşçasına dolaştı evinde. Saat daha 4:37 idi ve biraz daha zamanı vardı. Bu arada salonuna geçip bilgisayarını açtı. Kahvesini hazırladı ve kahvaltılıklarını aldı. Saat 4:49 olmuştu. Bilgisayar masasının üzerine koydu kahvaltılıklarını ve sandalyesine oturdu.

Kahvesinden bir yudum aldığı sırada bilgisayarında bazı programları çalıştırıyordu. Bir müzik listesi hazırladı. Daha sonra o programda bazı ayarlar yaptı. Acaba bu günün konusu ne olacaktı diye düşündü. "Yalnızlık" konuşmak sıkılmıştı, "ilişkiler" üzerine konuşacak kadar güçlü hissetmiyordu kendini. Düşündü sadece bir kelime bulması gerekiyordu. O gün üzerine konuşmak istediği tek bir kelime. Ancak nedense aklına hiçbir şey gelmiyordu. Bu yüzden "hiçlik" üzerine konuşmak istedi. Saat 5 olduğunda mikrofonu karşısına aldı ve konuşmaya başladı "Günaydın dünya, günaydın insanlık, günaydın sevgili dinleyicilerim"

Aslında hiç dinleyici yoktu onun. Varmış gibi yapmak iyi geliyordu. Her ne kadar canını yaksa da bir hayaldi her şey ve hayal sürdüğü sürece iyi hissettiriyordu. "Bu gün yine beraberiz. Sizin için harika şarkılar seçtim ve birlikte olduğumuz süre boyunca güzel vakit geçireceğiz. Bu günün konusuhiçlik. Evet farklı bir şeylerden konuşmak istiyorum bugün. Şimdi siz ilk şarkıyı dinlerken bende kahvemi içeyim biraz. Tekrar görüşeceğiz." dedi ve ilk şarkısı çalmaya başladığı sırada kahvesinden bir yudum aldı.

Şarkı bitmeye başlarken o hale ne söyleyebileceğini düşünüyordu. Ne anlatabilirdi ki hiçlik hakkında. Hep böyle olur, ne anlatacağını bilemezdi. Sonra konuşmaya başlar ve saçmalardı. Hiç dinleyicisinin olmamasının güzel taraflarından birisiydi bu. O ne söylerse söylesin kimse onu sorgulayamazdı, yargılayamazdı. Şarkı bittiği zaman tekrardan konuşmaya başladı "tekrardan merhaba hepinize. Güne biraz duygusal başladık farkındayım ama gökyüzünde gri bulutlar var ve onlar beni düşünmeye sürüklüyor. Hiçlik demiştik daha önce hadi biraz hiçlikten konuşalım. Hiçlik: hiçbir şeyin var olmaması. Boşluk gibidir hiçlik ama hiçliğin içinde boşluk bile yoktur. Sonsuz büyüklükte bir yalnızlık dersek o da yoktur hiçliğin içinde. Anlında hiçbir şey oktur. Önünüzde var olmayan bir kutunun içindeki yokluğu düşünün işte hiçlikte onun gibidir. Sadece hiçlik herhangi bir yerde de değildir. Önünüzde veya arkanızda değildir o. Sağınızda veya solunuzda da değildir. Şimdi bunları düşünürken başka bir şarkı daha dinleyelim. Biraz daha küçük adımlarla ilerleyelim."

Şarkı çalmaya devam ederken avuç içleriyle gözlerini ovuşturdu, ne söyleyeceğini düşündü. Konuşmak zordu onun için. Konuşmak anlatmak demekti ve anlatmayı sevmezdi. Konuşmazdı bu yüzden. Sessizlik onun için güzeldi, güvenliydi. Bir kalkandı önünde, kurşun bile geçirmezdi bazı zamanlarda. Sadece kendisine zarar verebilirdi ve bunda bir sakınca yoktu. Zaten insan kaçamazdı kendinden. Saklanabileceği bir yer hiç var olmamıştı. Şarkı bittikten sonra bir an duraksadı ve ne söyleyeceğini düşündü daha sonra kaybettiği zamanı kazanmak için hızlıca konuştu "Güzel bir şarkıydı değil mi? Hiçlikte hiçbir şeyin olmamasından bahsetmiştim. Öyle bir yer düşünün ki bomboş hatta boşluk bile yok. Hiçliğin yokluk olduğunu kabul ettik biraz da hiçlikteki varlıklardan konuşalım. Gündelik konuşmada hiçliği kullanırız bazen sadece "hiç" kelimesini seçeriz "o hiç var olmamıştı" diyebilmek için. Ancak burada bir tezatlık vardır. Hiç var olmayan bir şeyden bahsederiz ama o bahsettiğimiz şeyi biliriz. Belki sadece hayalini kurmuşuzdur o ideal sevgiliyi düşlediğimiz gibi belki de sadece eski bir masalda kalmış bir prensestir o. Hiçlik üzerine konuşmak olmaz, kelimeler söylendikçe zarar veririz hiçliğe. En iyisi bir sonraki şarkıyı dinleyelim ve tekrar görüşelim."

Hiçlik üzerine söyleyebilecek başka bir cümlesi olmadığını fark ettiğinde konuyu değiştirmek istedi. Yoksa daha fazla saçmalardı bunu da istemiyordu. Aslında hiçbir önemi yoktu onun için zaten bir dinleyicisi hiçbir zaman var olmamıştı. Bu yüzden kimse onu sorgulayamaz, yargılayamazdı. Çalan şarkı bittikten sonra konuyu değiştirmemeye karar verdi "Aslında hiçlik üzerine söyleyecek bir şey bulamadığım için konuyu değiştirmeyi düşünmüştüm ama vaz geçtim. Eğer değiştirseydim masallardaki prenseslerin var olmamasından bahsedecektim ama hiçlikten devam etmek istiyorum. Hiçlik aynı senin gibi sevgili dinleyicim. Aslında yoksun bunu biliyorum ama ben yine de seninle konuşuyorum. Sen aslında bir hiçsin ve ben hiçlikle konuşuyorum. O zaman neden bu programı yaptığımı sorabilirsin bunu bende bilmiyorum açıkçası. Neden yokluğa bu kadar yakınım bilemiyorum. Teneke adam gibiyim ben, kalbimi sökmüşler o artık yok. Yerinde kocaman bir hiçlik var ve giderek büyüyor. Bir gün beni ele geçirebilir belki bilmiyorum ama hiçliği ben yüreğimin olduğu yerde taşıyorum. Teneke adam gibiyim bir kalbim yok onun yerine koyacak başka bir şey de yok. Anlıyor musun hiç var olmamış dinleyicim. Eğer anlıyorsun lütfen beni ara ve yanıldığımı söyle"

Sıradaki şarkı çalarken canının yandığını fark etti. O kadar canı yanmıştı ki kendini toparlamak için fazladan bir şarkı daha çaldı. Tekrardan yayınca bağlandığında "Gördüğün gibi sen yoksun dinleyici. Bunun önemi yok ama boş ver. Şarkılarımızı dinleyelim yokluğunla gerçekten bir önemi yok. Zaten sen var olsan konuşamazdım ben. Kabul edelim ki utanırdım. En iyisi böyle devam edelim biz. Hiçlikle varlık arasındaki ince çizgi burada aslında sen var olabilirsin ama aslında yoksun. Ben varlığına veya yokluğuna dair hiçbir şey bilmiyorum. Bu yüzden farklı bir boyuttasın sen. Yaşadığın yer bu dünyada değil. Hayal ile gerçekliğin arası gibi aslında. Ben seni görmeden, duymadan, hissetmeden varlığını bilemem ancak varmışsın gibi davranabilirim. Neyse boş verelim bunları başka bir şarkı daha dinleyelim."


Tam başka bir şarkı çalacağı sırada masasının hemen yanındaki telefon çalmaya başladı. O anda o kadar heyecanlandı ki ne yapacağını bilemedi. Hiç bilmediği bir zaman dilimi geçti telefonun ahizesini kaldırana kadar. Telefonu kulağına yaklaştırıp "merhaba" dediğinde karşı taraftan tedirgin, utanmış bir ses "merhaba" diyerek cevapladı. Karşısındaki bir kadın sesiydi. Sesi o kadar güzeldi ki sanki kelimeleri bir kelebeğin kanat çırpışına benziyordu. Sanki dünyanın en iyi kemanından çıkan dünyanın en iyi sesini duyuyordu. Gök kuşağı gibiydi sesi: hüzünlüydü, üzüntülüydü, mutsuzdu, umutluydu, neşeliydi. Her renk vardı onun sesinde.

Kız konuşmaya devam edip "yanılıyorsunuz" dedi "sizi uzun zamandan beri dinliyorum. Daha önce aramayı düşündüm ama tek başınıza o kadar başarılıydınız ki yayını bozmak istemedim. Şimdi ise yanıldığınızı söylemek istiyorum. Hiç kimse yoksa bile ben varım."

Hissettiği duyguları anlatması imkansızdı herhalde. Anlattığı her şeyi birinin duyduğunu düşündüğü zaman utançtan konuşamıyordu. Kelimeler kaçıyordu ondan sadece "teşekkür ederim" diyebildi. "Teşekkür ederim beni dinlediğin için. Hatta teşekkür ederim beni hiçlikten aldığın için. Evet arasaydın konuşamama ihtimalim vardı. Farkındaysan şu anda da konuşamıyorum. Hiç beklemezdim birinin beni dinleyeceğini, beni anlayacağını. Her halde bu duyguyu tarif bile edemem." 

"Emin olun bende konuşamam bazen. Ancak burada anlattıklarınız benim hissettiklerimdi, beni yaşadıklarımdı, ben hiçliğim, benim yalnızlığımdı. Belki sadece bu yüzden aradım çünkü siz beni anlatıyordunuz. Kendini başka birinden dinlemek gibi sizi dinlemek. Sizi anlamıyorum belki ama kendimi biliyorum ve siz beni anlatıyorsunuz" kızın cümleleri da aynı onun gibi titriyordu. Kız da utanıyordu konuşurken bunu hissedebiliyordu.

"Çok teşekkür ederim" dedi adam "bunlar hayatım boyunca duyduğum en güzel sözcükler. Beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam sana. Lütfen dinlemede kal ve tekrar ara. Sesini tekrardan duymama izin ver." Telefonu kapattıktan sonra bir sonraki şarkıya geçti. Şarkı çalmaya devam ederken tek bir şeyi anlayamıyordu. O telefonu hiçbir zaman bağlatmamıştı, telefon asla çalışmamıştı. 

2/Post a Comment/Comments

Elmıra Güneş dedi ki…
Bu yazınız bugün bana nekadar benzer insanlar olduğunu anlattı bu yaziniz bana çok benziyor hüzünlü ama gerçekçi emeğinize sağlık ��������
Oğuz Marangoz dedi ki…
Aslında benzer şeyler yaşayan, hisseden çok kişiyiz. Teşekkür ederim güzel yorumun için...