Zincirler, zaman

Zincirler

Evet, yine ben. Hep ben. Zaten başka kimi görmeyi bekliyorsun ki. Şu cehennemin dibindeki çok ünlü Brezilyalı mankenleri mi bekliyorsun? Hayır sapık herifin tekisin beklersin ama burada benden başka kimse yok. O yüzden bakma bana boşuna. Git fareleri falan izle. Ne bileyim duvara ağ örüp sinekleri yiyen örümcekleri seyret. Bakma bana. Yo utanmıyorum, senin neyinden utanayım avanak. Bak beni kızdırıyorsun günlük. Seninle konuşmam gidip şuradaki duvarla konuşurum görürsün gününü.

Ee ben ne diyeceğimi unuttum şimdi. Hep o ilaçlar yüzünden. Hatırlayamıyorum ki hiçbir şeyi. Aklımdan bin bir türlü düşünce geçiyor. Zihnimde dolanan ve kuyrukları birbirine değmeyen tilkilerin hepsi açlıktan öldü. Bomboş burası. Kafamın içinde sanki evren var ama içinde ne gezegen var ne de yıldızlar. Boş boş işte, düşünemiyorum. En garibi ne biliyor musun? Düşünebiliyor bile olsam düşünmeye değer hiçbir şeyim yok. Kendimi kandırıyorum burada. Yoksa iskeletmiş, fareymiş hiçbiri şeyimde değil. Yani şeyimde, ımm.. umurumda. Hatırladım bak. O zaman 10 puan bana. Belki teşekkür bile verirler ama kesin matematikten kalırım ben. Dur ya ne diyorum ben.

Neyse geçenlerde ne kadar zaman geçtiğini hesaplamak için saniyeleri saymaya başladım. Hem bu sayede düşünemeyecektim. Tabi ben manyağım sayılar çok büyüdü. Artık öyle oldu ki bir sayıyı söylemek birkaç saniye sürmeye başladı. Ben yine durmadım ama. Gece uyumadım üç gün boyunca. Defalarca kez de şaşırdım tabi. İnat oldu bende. Bir milyona kadar sayacaktım güya. Yapamadım tabi. Daha doğrusu mantığı kalmadığı için bıraktım.  Yoksa ben her şeyi yapabilirim. Bu boktan zindandan bile çıkabilirim de işte istemiyorum bunu. Bir çekip gideyim en iyisi. Aslında burada başka bir küfür vardı ama unuttum onu. Her şeyi unutuyorum zaten.

Hatırlar mısın günlük bir kız vardı. Benim hayatımda değildi senin hayatındaydı. Hani sevmiştin sen bu kızı. Hani saatlerce, günlerce onu dinlemiştin. O konuştuğu zaman sanki her şey duruyordu. Ne anlattığının önemi yoktu onun. Sesini duysan yetiyordu sana. O tek bir kelime söylese sanki romanlar anlatmış kadar mutlu oluyordun. Hatırladın mı onu. Hani böyle siyah saçları vardı. Kıvır kıvırdı saçları. İşte o kızdan bahsediyorum. Hani hep onun yanında durmuştun sen. Hani onu bırakmamıştın hiçbir zaman. Hastalandığında yanına gidip yemek yapmıştın ama o seni sevmemişti. Sevmemesini de önemsememiştin. Konuşsa, onun sesini duysan yeterdi sana. Başka bir beklentin yoktu. Elini tutsaydı eğer orada ölebilirdin mutluluktan.

Hatırlıyor musun o konuşmayı bırakmıştı. Gecelerce, aylarca kapısında yatmıştın. En sonunda onu konuşturmayı başarabildiğin zaman bütün her şeyi seni uzaklaştırmak için yaptığını öğrenmiştin. Ne kadar yanmıştı canın hatırlıyor musun? Sen onun sesini duymadığın için işkenceler görürken o sadece seni uzaklaştırmaya çalışmıştı. O kor demir parçasını durmaksızın yüreğine saplamıştı ve bunu bilerek, isteyerek yapmıştı. Sen onun için her şeyi feda etmişken o bunların hiçbirini görmemişti. Oysa ondan sadece konuşmasını istemiştin. Canın çok acımıştı. Hatırlıyorum. Bir saniye ya sen gerçek değilsin. O zaman bunlar senin başına gelmedi. Yoksa ben miydim o kor demirlere sarılarak uyuyan.

Her şey yine birbirinin içine girdi. Bunları hatırlamak beni üzüyor olması lazım. Hatta gözlerimden akan sulara gözyaşı da demeliyim. Hiçbir şey bilmiyorum ben aslında. Aşk diye bir şey varmış. Eskiden hikayeler vardı. Hani bir adam çöle düşmüştü. Sonra çölde giderken kuyu kazmaya başlamıştı ve su bulmuştu sanırım Sonra kuyudan çıkan sudan dere olmuştu ve o suyu da alıp gemi yapmıştı. Böylece sevdiği kızın yanına gitmişti. Lanet olsun ya böyle bir hikaye yoktu. Adam çölde ölüyordu işte. Aşk için ölüyordu ama. Ben mi cehennemin dibinde bir zindanda olduğumu düşünürsek eğer inancım kalmadı diyebilirim. Eskiden var mıydı diye sorarsan günlük bir zamanlar olduğunu söylerim sana.

Sanki asla gerçekleşmeyeceğini bildiğin bir umut gibiydi aşk. Biliyordun ona ulaşamayacaktın ama yine de inanmaya devam ediyordun. Zordu belki acı çekiyordun ama güzeldi.  Ona ulaşmak için nelere katlanmıştın veya katlanmıştım hatırlıyor musun? Belki bana yemek veren, benimle ilgilenen o harika kız gelir. O da gerçek değil onu da biliyorum merak etme. Olsun ama ben yeteri kadar yaralarsam kendimi o gelir. O gelsin başka bir şey istemiyorum ki ben. Bir kez elini tutayım, sonrasının ne önemi var.

Sağ elimi geçenlerde kırdım ve o gelmedi. Kolumu veya bacağımı kırmam da zor biraz. En iyisi ben duvara kafa atayım. Hem böylece duvar kırmızıya boyanır. Zaten kafamdaki yaralar iyileşti. Belki gelir o değil mi? Belki her şey biter? Onun adı aşktı değil mi? Ona dokunmak, aşka dokunmaktı? Duvara kafa atayım en iyisi. O gelir belki. Belki de ölürüm hemen şimdi. Aralarında çok ufak bir fark var. Neyse boş verin beni.

Görüşürüz elbet.

0/Post a Comment/Comments