Kayıp evrenler

Seni uzaktan sevmek 7 

Size bir hikaye anlatmak istiyorum. Başımdan geçen ama zaman zaman inanmakta zorlandığım bir hikaye bu. Öyle bir hikaye ki bildiğim gerçeklerden hiçbirine uymuyor. Ne zaman aklıma düşse o yolculuktan kareler bir süre boyunca uyuma sorunları yaşatıyor bana. İnanmak istediğim ölçüde inanmamaya çabalıyorum hep. Sanki en derinimde yaşanmış ama başka birisine aitmiş gibi sanki. Belki kabullenemediğim ölçüde kendimden uzaklaştırmaya çalışıyorumdur. Bilinçaltımın neler yapabileceğini bilmiyorum doğrusu. Yaşadıklarıma bilinçaltımın ufak bir oyunu demeye de dilim varmıyor hiç. Bu yüzden iki arada bir derede kalıyorum hep. Gerçek miydi değil miydi hiçbir fikrim yok. Gerçek olması durumunda hayatım tamamen değişecek ama gerçek değilse eğer işte o zaman çok büyük bir boşlukta bulacağım kendimi. Bu yüzden hikayenin öznesini değişmek istiyorum. Bundan sonra o olacak ben yerine.

Yorucu bir günün ardından yatağına yatmıştı. Kendi evinde değildi, kendi hayatında değildi. Başka birisinin evinde kalıyor, yaşamını başka birisiymiş gibi yaşıyordu. Bu şekilde yıllar geçmişti. Başka birisiymiş gibi sevdiği insanlar olmuştu. Arkadaş olabileceği insanlarla yine başka birisi gibi olduğu için kavga etmişti. Benzer bir şekilde kavga edebileceği insanlarla da arkadaş olmuştu. İkili hayatlar denir ya hani o birbirinden tamamen farklı iki hayat yaşıyordu. Birinde kendisiydi ki bu yanını hep saklardı. İkincisinde ise bir başkasıydı ki bu yanı her an hayatındaydı onun.

Tüm önemli kararlarını bir başkasına göre verirdi. Kendisinin neyi istediğini hiç umursamazdı. Hep o başkasının istekleri olurdu. Hep başkası seçim yapardı. İşin garibi o başkasının kim olduğunu bilmezdi. Bu başkasına doğru olan dönüşüm onu mutsuz kılıyordu aslında. Gerçekten istediklerine asla ulaşamıyor hep başkasının istediklerinin peşinde koşuyordu. Nasıl sevmediği insanlarla birlikte olduysa gerçekten sevdikleri hep uzağındaydı. Daha doğrusu onun yanından ayıramıyordu ama sevgisinin gerektirdiklerini de yapamıyordu. Parmaklarının ucuyla sevdiklerinin arasında hem bir arşın mesafe kalırdı. Onların tenine dokunmanın nasıl olduğunu asla bilemezdi bu yüzde.  Bir insanın iki kişiye aşık olamayacağını söylerler o da olamıyordu. Sadece birisini sevmekten korkuyor ve bu korku yüzünden hep tek kalıyordu.Hayatında başkaları olsa da onlar bir başkasının seçimleri oluyordu. Aşık olduğu insana yaklaşmak o denli korkuyordu ki mutsuzluğa koşar adım ilerliyordu. Bu esnada o sadece  tek bir kişiyi seviyor ve ondan hep uzak duruyordu.

Yatağına yattığı sırada bunları düşünürdü hep. Kendisi olabildiği o vakit uykuya dalmadan önceki o kısa zaman dilimiydi. Bu zamanda başkası gibi olmayı bir kenara bırakıyor ve isteklerini düşünüyordu. Bir kızı seviyordu evet. Başkası gibi davrandığı için ondan uzak da duruyordu. İşte uykuya dalmadan önceki bu kısa zamanlar o kıza dair hayallerini yaşadığı zamanlardı. Onun elini sadece bu birkaç saniyede, bir kaç dakikada tutabiliyordu. Bu bir kaç saniye ise onun mutlu olabildiği tek zamanlardı. Yaşamının kalan tüm vakitlerinde başkası olmaya çabalıyordu.

Bunu neden yaptığını bilmiyordu aslında. Başkası gibi olarak mutlu olmuyordu, huzurlu da değildi. Ancak sanki kontrolünde değilmiş gibi bırakamıyordu o başkasını. Bu yüzden önemliydi uykudan önceki o kısa zaman. Bu zamanı arttırmayı çok istese de başaramıyordu. Ne kadar çabalarsa çabalasın bir kaç saniyeden öteye geçemiyordu asla. Bir de rüyaları vardı fakat onun değimiyle o rüya görmezdi. Rüyalarında kendisi olabileceğini bilse asla uyanmak istemezdi. Şimdi de asla uyanmak istemiyordu. Hatta o başkasından o derece nefret ediyordu ki ona dair her şey işkenceydi. İki farklı yaşamı birbirinden o kadar uzaktı ki onun birinin sevdiğinden diğeri tiksiniyordu.

Tekrardan yatağındaydı ve kendisi olabilmenin mutluluğunu yaşıyordu. Herkes bir başkası gibi mi davranıyordu bundan emin değildi. Eğer böyleyse dünya yalanlar üzerine kuruluydu. Eğer böyleyse bu hayatı yaşamak istemiyordu. Yaşamasının en tek sebebi bir şeylerin gerçek olduğuna inanmasıydı. Yatağına uzanmış ve yorganına sarılmışken gözlerinin önünde onun gülümsemesi vardı. Aklında ise o gülümsemenin kaynağı olabileceği fikri dolaşıyordu. Onun gülümsemesinin sebebi olabilmek belki de en çok istediği şeydi. Görüşü yavaşça kararırken onun gözlerindeki ışıltılar kalıyordu geriye. Onlarda kaybolduğu zaman nerede olduğunu bilmiyordu artık.

Aslında bu rüyasını hep hatırlayacaktı. Hatta öyle ki buna rüya bile diyemeyecekti. Onun gerçeklerinden birisiydi çünkü. Kendine geldiğinde evinden uzaklaşıyordu. Ailesinden, arkadaşlarından, düşmanlarından, yalan sevdalarından hepsinden uzaklaşıyordu. Sanki gökyüzüne doğru yükseliyor ve her şeyi aşağıda bırakıyordu. Gökyüzüne doğru yükseldikçe bulutların içinden geçti.Dünya yavaşça ufalmaya başladı. Güneşe yaklaştığını hissediyordu bu vakitte. Daha sonra güneşe yaklaşmadığını fark etti. Aksine ondan uzaklaşıyordu. Gezegenlerin yanından geçti teker teker. Bir süre sonra dünya artık görünmüyordu. Bir süre sonra güneş gitmişti. Gezegenler de kayboldu sırasıyla.

Güneş sisteminden ayrılmasına rağmen gittikçe daha hızlı bir şekilde uzaklaşmaya devam ediyordu. Yıldızların yanından geçiyordu. O kadar büyük bir hızla geçiyordu ki yanlarından geçerken onları ince çizgiler halinde görebiliyordu onları. Tahminine göre trilyonlarca ışık yılı uzaklaşmıştı ama durmuyordu. Gezegenleri yutan kara delikler gördü ama yapacak hiç bir şey yoktu. Kara delikten daha güçlü bir şey çekiyordu onu.

Daha ne kadar çekildiği bilmiyordu. Kendini çırılçıplak hissetmesinin yanında hiçbir yerde olmanın o tarifi imkansız duygusunu yaşıyordu. Sonra durdu etrafında hiçbir şey olmadığı bir yerde. Hiç bir şeyin olmaması garipti çünkü hiçbir şey yoksa hiçbir şey de yapamazdın. Hiç bir şey yapamazsan eğer yaşamış da sayılmazdın. Eğer böyleyse neden buradaydı. Neden her şeyi geçmişti. O kadar soru vardı ki kafasında.

Zifiri, sonsuz bir siyahlığın içinde bulunmak korkunçtu. Başka bir yere gitmek istiyordu. Renklerin olduğu, güzelliklerle dolu bir yer görmek istiyordu. Ki bu anda kendini bir dünyada buldu. Öyle bir dünyaydı ki burası içinde her çeşit çiçek vardı. Öyle bir dünyaydı ki burası çiçeklerden oluşuyordu. Her biri ayrı ayrı kokuyor, her birisi ayrı ayrı büyülüyordu onu. Birkaç saniye önce içinde bulunduğu o boşluk duygusu kaybolmuştu. Onun yerinde büyük bir mutluluk vardı artık. Çiçeklerin arasında koştu, her birini teker teker kokladı.

Ancak bir süre sonra karnının acıkmaya başladığını hissetti. Böyle bir yerde yiyeceği nereden bulabilirdi bilmiyordu. Karnı acıkmaya başladıkça yemek yeme isteği de giderek arttı. Öyle bir an geldi ki kendini başka bir yerde buldu. Burada her yerde yemek vardı. Birisi ömrünün sonuna kadar burada kalabilir ve asla aç kalmazdı. Çok fazla düşünmedi nerede olduğu. O kadar acıkmıştı ki kendini yiyeceklerin arasında buldu. Uzunca bir süre boyunca yedikten sonra artık karnı doymuştu. Nerede olduğunu ve nasıl bu kadar hızlı bir şekilde yer değiştirebildiğini düşünmek istiyordu ama bir cevap bulamayacağını biliyordu.

Karnı doyduktan sonra ki yemekler harikaydı artık biraz dinlenmek istiyordu. Sahil kenarındaki bir kumsalda olup orada güneşin batışını seyretmek istiyordu. Ilık esen rüzgar tenine çarparken hafif bir keman sesi buymak ve dalgaların sesi ile birlikte temizlenmek istiyordu. Gözlerini kapattı ve açtığında tam da istediği gibi bir yerdeydi. Kumların üzerine oturmuş ve gökyüzünün kırmızıya dönmesini seyretmişti. Huzur diye bir kavran varsa eğer şu anda hissettikleri o kavramın tam karşılığıydı.

Güzel yemekler yemiş ardından dinlenmişti. Şimdi canı biraz eğlence istiyordu. Şöyle büyük bir karnavala gitsem de birazcık eğlensem diye düşündü. Gözlerini kapayıp açtığında devasa bir karnavaldaydı. Ancak bir şeyler eksikti. Bütün eğlence araçları vardı ama içinde kimse yoktu. Kimse olmadığı zaman insanların kahkahaları da olmazdı. İnsanların kahkahaları olmadan da böyle bir yerde eğlenemezdi. İlk kez istediği bir şeyi elde edememişti. Bu onun biraz canını sıkmıştı. Şu anda sadece yalnızlığı hissediyor ve bu yalnızlığın derinliklerine gömülüyordu. O üzüldükçe etrafındaki ışıklar kapanıyor, müzik susuyordu. Bir süre sonra tekrardan hiçlikteydi.

Bir anda tekrardan yalnızlıkla karşılaşmak ona hayatını hatırlatmıştı. Hep başkası gibi olmaktan ne derece yorulduğunu hatırladı. Normalde böyle zamanlar hep yazı yazardı. Eski bir kağıda bir kaç satır karalar ve onları atardı. Atardı çünkü başkalarının onun iki kişilikli olduğunu bilmesini istemezdi. Şimdi yine aynı şeyi yapmak istiyordu. Bir defter ve bir kağıt istedi ve onlar gelince yazmaya başladı.

Anlatmak istediği çok şey vardı aslında. Bu kocaman hiçlikten bahsetmek ve bütün bu yokluğun içinde yalnız kalmayı irdelemek istiyordu. Düşündükçe hayat ile burası arasında çok fark olmadığını gördü. Dünyada da acıkınca yemek yiyebiliyor veya çiçekleri koklayabiliyordu. O zaman burasının dünyadan hiçbir farkı yoktu. İkisinde de aynı ölçüde yalnızdı. İkisinde de aynı şekilde kimsesizdi. Hatta ikisinde de başkası gibiydi. Kendisi olamadığı sürece nerede olduğunun ne önemi vardı. Bir an için duraksadı ve kaleminin mürekkebinin sayfaya dağılmasını seyretti.

Her zaman yalnızdı o evet biliyordu bunu. Bu yüzden bir başkasını yaratmıştı ya. O belki yalnız kalmaz diye sığınmıştı ona. Yalnızlığın içine gömüldükçe ondan kurtulmaya çalışıyordu ama tutunacak hiçbir dalı yoktu. Bataklığa boğazına kadar gömüldüğü sırada aklına birisi geldi. Evet onun hayali yanında olduğu sürece yalnız hissetmiyordu kendisi. Bu yüzden yalnız olmadığı tek an uykuya dalmadan önceki o kısa zamandı. Yavaşça bataklığın derinliklerine doğru batarken onu düşündü. Gülümsemesini hatırladı, o güzel gülümsmenin parçası olmak istediğini hatırladı ardından. Bedeni tamamen çamurun içine girdiğinde nefes alamıyordu. Ancak onunla karşılıklı oturduğunu ve elini tuttuğunu hayal etti. Onun gözlerindeki ışıltıyı gördükçe umursamamaya başladı. Ne battığını ne de ölüyor olduğunu ciddiye aldı. Onun yanında olmak istiyorum dedi içinden. Onun yanında olmak ve elini tutmak istiyorum. Her şeyden daha fazla istiyorum bunu. Onun elini tutmak en büyük hayalim benim. O gözlerinin içine bakmak şu dünyada başıma gelebilecek en güzel şey. Beni onun yanına gönder. Onun yanında olmak istiyorum dedi boğulmak üzereyken.

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Sanki bir saniye önce denizin derinliklerinde boğuluyormuşçasına soludum havayı. İlk nefesimle birlikte çıkan ses o kadar kuvvetliydi ki ben bile korktum. Bir süre boyunca derin nefes aldıktan sonra odamın karanlık duvarlarına baktım. Yalnızlığımda değişen hiçbir şey olmamıştı. Daha sonra yatağımın yanında duran ve telefonumun  ışığı gözüme çarptı. Elime aldığımda ekranda onun isminin ve numarasının olduğunu gördüm şaşkınlıklar içinde. Ne yapacağımı bilememiştim. Sonuçta bunca zaman boyunca kaçmıştım ondan ve ona nasıl yaklaşabileceğimi bilmiyordum. Daha sonra daha fazla kaçmamaya karar verdim. Kaçtıkça kendim olamıyordum. O beni kendime bağlayan tek şeydi ve ondan daha fazla istediğim bir şey yoktu şu hayatta. Onun ellerini tutmak istiyorsam neler yapmam gerektiğini biliyordum. Parmağım yeşil tuşa doğru uzandı ve telefonum onu aramaya başladı...

0/Post a Comment/Comments