Bloguma dokunma...

O adamın bana bakışını asla unutamayacağım. Gözlerini bana dikmişti, öyle bir sertlik vardı ki bakışlarında anlam verememiştim. Önce gözlerime baktı sonra bakışlarını derinliklerime yöneltmişti. Katmanlarımın sırası ile aşıldığını hissetmiştim karşısında. Sanki söylediğim bütün yalanları, benim bile bilmediğim bütün gizli sırlarımı öğreniyordu. Bana baktıkça kaşları daha da çatıldı. Göz bebeklerinin rengi zifiri bir siyaha daha fazla yaklaştı. Karşımda durmuş ve neyim varsa ortaya çıkaran bu adam korkutuyordu beni. Karşısında çaresizce çırpınmam onun hiç bir şey ifade etmiyordu. Sanki bütün hatalarımı biliyor ve her bir yanlış için yargılıyordu. Giyotinin çok uzakta olmadığını biliyordum. Beni yazdığım her kelime için suçlu bulacağını tahmin edebiliyordum. Hayatım boyunca dokunduğum her ruhun kefaretini istiyordu sanki. Öyle bir bedel yok, bir insan bunu nasıl öder, neyle öder bilemiyordum. En değerli şeyim canımdı onun bile yeteceğine inanmıyordum.

Karşımda durmuş bana bakarken milyonlarca farklı iğne ile saçma sapan bir akupunktura girmiştim sanki. Geçmişimde her ne varsa acıttı o an canımı. Bütün eski dostlar, sevgililer, söylediğim bütün kelimeler hepsi birden jiletlere dönüşüp tenimi kesti. Tenimin kesilmesi doğru tabir değil aslında ten kesilince biraz kanarsınız bir şekilde kendini kapatır yara. Ancak ruhumun kesildiğini hissettim, parça parça döküldüğümü zannettim. Öyle bir çıplaklıktı ki derimi çıkarmış sonra kaslarımdan sıyrılmış ve ardından damarlarımdan kurtulmuştum. Kemiklerimden de ayrıldıktan sonra ne kaldıysa benden geriye o görebiliyordu. Ruhum mu bilemiyorum ama o biliyordu. Cezamın ne olduğunu bilmiyordum ama ümidimi kesmiştim tamamen. Demek ki bu yolun bir dönüşü yoktu.

Nerede olduğumuzu hatırlamıyorum sanırım simsiyah bir odadaydık, bilemiyorum. Bir an gözlerinde bir damla yaş gördüm sanırım ve hemen ardından yüzünde bir saniyelik ufak bir merhamet. Bir saniye sürmedi biliyorum büyük ihtimalle de yanıldım ben. Kaşları iyice çatıldı ve gözleri üzerimden ayrıldı. Ne kadar rahatladığımı anlatsam az gelir. Ancak o durmadı benim bütün çaresizliğimi umursayıp boğazımı sıktı. Belki de boğazımı sıkmadı ama nefes almama engel olduğunu hatırlıyorum. Daha sonra beni tek eliyle tutup yukarı doğru kaldırmaya başladı. Demek ki cezam buydu ve beni duvarlara fırlatacaktı. Etrafımızda duvarların olup olmadığını hatırlamıyorum ama ben çaresizlikten konuşmaya başlamıştım. Korku çok garip bir duygu aslında lal kesilen ben birden konuşmaya başlamıştım. "Ben sadece doğru olanı yaptım, ben sadece inandıklarımı yazdım" dedim ona büyük bir cesaretti kabul ediyorum ama kaybedecekte bir şeyim yoktu artık. "Ben sadece inandıklarımı yaptım ve eğer bunun için cezalandırılacaksam kabulümdür." Beni anlayıp anlamadığını bilmiyorum, çünkü hiçbir ifade yoktu çünkü yüzünde. Bana daha fazla yazmayacaksın dedi "inanın kahkahalar atarak güldüm.

Beni kalemimi kırmakla, defterlerimi kapatmakla tehdit etti. "Seni kimse okuyamaz" dedi sonra kahkaham daha da arttı. Sen beni anlayamazsın dedim sonra, sen beni asla anlayamazsın. Sen beni asla engelleyemezsin. Sen beni asla yıldıramazsın. Çek ellerini blogumdan...

not: aslında başka bir hikaye yazmak istiyordum ama öyle bir dolmuşum ki bloguma uzanan ellere, öyle bir öfke birikmiş ki içimde hikayeyi kontrol edemedim ve çok başka bir yere gitti. Kızgınım evet hem de çok kızgınım. Ancak susuyorum birisi bizi karşısına almak istiyorsa eğer buyursun gelsin. Sadece şunu biliyorum ben doğrularımı yaptığım sürece bu doğrular için her şeyi göze alabilirim. Kimse benim defterimi kapatamaz, her ne pahasına olursa olsun...

0/Post a Comment/Comments