Rize anıları 1

Bildiğiniz üzere 18 gün kadar Rize'deydim ve orada çok güzel zaman geçirdim. Benim memleketimdir Rize ve 6 yıldır kadar da gitmemiştim oraya. Burnumda tütüyordu aslında. Birazcık Rize izlenimlerimi anlatmak istiyorum belki aklında o taraflara gitmek olan varsa eğer ona yardımcı olabilirim diye. Ayrıca diğer bloglardan çok özenmiştim benim niye gezi yazılarım yok diye biraz da o açığımı kapatmak istiyorum :))

Efendim Sabiha Gökçenden bindik uçağa oradan da doğrudan Trabzona. Uçakla yolculuk 1.5 saat sürüyor, Sky ile gittik doğruyu söylemek gerekirse Kevin Costner gibi uçmak sonra güzel hostesleri görmek de istedim. Ancak bu konuda büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ama bu biraz konumuzun dışında sadece beklentileri fazla büyük tutmayalım derim :) Uçaktan inip hava alanın dışına çıktığımızda gerçek anlamı ile hava çarptı beni. Bu kadar mı temiz olur hava, gökyüzü bu kadar mı güzel olur anlatamam sizlere. Sonra oradan da servisle gittik Çayeline ve başladı yolculuk. Burada an ben an ne yaşadığımı, nerelere gittiğimi anlatmak istemiyorum elbette. Ancak genel bir Rize izlenimi anlatabilirim sanırım.


Rize, özellikle Çayeli oldukça ufak yerler. Çaylinde herkes ile ortak bir tanıdığının çıkma ihtimali çok yüksek. Bu da garip bir durum. Şöyle anlatayım bir mağazadaki adam bizim bir yerlerden ve başka bir yerlerden sanırım 5 kuşak uzaktan akrabamız çıktı. Hemen hemen herkes ile de bu şekilde. 25 dakikada bir ucundan başlayıp diğer ucuna gidebilirsiniz Çayeli'nin. Zaten şehir içi mesafeleri genellikle yürüyerek geçtik. Sahil kenarında oldukça uzun bir yürüme alanı var ve kesinlikle çok güzel orada yolculuk etmek. Bu arada aklıma gelmişken hemen söyleyeyim Karadeniz Otoyolunu kim yaptıysa Allah onlardan razı olsun. Orada kimin emeği geçtiyse ne kadar dua etsem azdır onlara. Bu kadar güzel, bu kadar keyifli bir yol olamaz. Ben çok eğlendim onun kenarından yürürken.

Benim ilk alışma sorunu yaşadığım yer mesafelerdi. Bizim evden çıkıp Taksime gitmem ortalama 1.5 saat alıyor. Orada evden çıkıp Trabzona gitmek de aynı mesafe. Ben İstanbul da bir yere gitmem de ortalama aynı zamanı alıyor ve bu benim için sorun değil. Ancak orada insanlar 25 dakike mesafedeki Rize'ye gitmeye bile çok uzak diyorlar. Bu mesafe kavramına alışmam çok zor oldu ve alışamadım da gerçeği söylemek gerekirse. Şöyle söyleyebilirim Çaylini gezmek işte mağazalara girmek falan, alış veriş yapmak en fazla 2 saatinizi alır. Çok büyük bir yer olmadığı için her şey ayağınızın altında. Mesafeler ve zaman kavramına alışmak gerçekten çok zor oldu. Ancak oralı gibi hareket ettiğimde daha fazla rahat ettim.

Başlarda sıkıcı gibi gelmişti malum yapılacak çok fazla şey yok. İstanbullu gibi düşündükçe de pek bir şey bulamıyorsunuz. Gidip oturup zaman geçireceğiniz çok fazla bir yer yok. Bir Meto Çay evi var ki çok sıcak bir mekan. Bir süre geçtikten sonra keşfettiğimiz Sini Cafe var orası da çok güzel. Bir de tepede Çaça var ki tadından yenmez. Bir gittiğiniz yerde gördüğünüz insanları bir sonraki sefere görme ihtimaliniz oldukça yüksek. Bu da gayri resmi bir tanışma durumu oluşturuyor. İsimlerini bilmiyorsunuz ama o insanları defalarca kez görmüşsünüz. Tanıyorsunuz bir birinizi. Oranın insanın yapısından olsa gerek herkese karşı aynı hissettim ben. İnanılmaz sıcak ve cana yakınlar.

Bir de yemeklerin inanılmaz derecede ucuz ve kaliteli olduğunu anlatmam gerek ama o bölümü bir sonraki yazıya saklayacağım. Çok fazla trafik yok, yayalar oranın kralı. Sağınıza solunuza bakmadan karşıdan karşıya geçmeye çalışsanız size araba çarpma ihtimali gerçekten çok az. Her araba orada yayaya yol veriyor. Bu da çok keyifli bir durum anlatamam. Karadeniz otoyolunun ortasında durup fotoğraf çektiğimi de söylersem sanırım ne demek istediğimi anlatabilirim size. Ayrıca insana da büyük bir saygı var büyük ihtimalle herkes akraba olduğu için. Karadeniz insanı tutucudur derler ki bu doğrudur ancak gençlerin kol kola dolaştıklarını da çok gördüm. Babaları bir kaç sokak arkada olmalarına rağmen. Oralar da kendi içinde değişiyor elbette. Bundan 6 yıl önce çok daha farklıydı her şekliyle. Yep yeni binalar yapılmış ve yapılmaya devam ediyor. Gittikçe büyüyen bir yer Rize ve sanırım yakın zamanda tersine göç almaya da başlar. Üniversite değiştiriyor gittiği yeri ve yol. Yol çok önemli oraların nasıl değiştiğini gördüğümde o otoyolu yapanlara biraz daha dua ettim.

Biraz da doğasından bahsedip bu yazıyı bitirmek ve daha sonra devam etmek istiyorum. Yeşilin ve mavinin bütün tonlarının bir arada olduğunu düşünün. Tertemiz bir hava sizi canlandırıyor, yeniden yaratıyor. Oranın insanın neden sakin, huzurlu olduğunu anlamak güç değil bu yüzden. Sizi kızdırabilecek pek bir şey olmuyor oralarda. Sinirlenseniz bile biraz yeşile bakıp huzuru, denize bakıp mutluluğu bulabiliyorsanız. Daha ılıman bir iklimi var Ocak ayının ortasında tişörtle dolaştığımı bilirim. Güzel bir duygu bu. Daha önce yaylalara çıkmıştım ancak bu sefer dağlara çıkan yollar karla kaplı olduğundan pek mümkün değildi yaylalara gitmek. Zaten oraları anlatmaya kelimeler yetmez. Cennet gibi diyebilirim sadece.

Yazımın bu bölümünü burada bitirip sizleri selamlıyorum.. Tekrar görüşmek üzere :))

0/Post a Comment/Comments