Hayaller vs Gerçekler

Gerçekliği bir kaç parçaya bölmüştüm bildiğiniz üzere. Şimdi biraz hayaller ile gerçeğin karşılaştığı zaman neler olabileceğinden bahsetmek istiyorum. Hani kendi içimizde kurduklarımızın gerçekleşemeyeceğini anladığımız an vardır ya işte bu yazının konusunu o an oluşturacak. Biraz düşünmenizi istiyorum, hepimiz yaşamışızdır bunu deliler gibi istediğimiz, arzuladığımız birisi veya bir şeyin aslında düşündüğümüz gibi olmadığını anladığımızda neler hissederiz. Biraz daha öteye geçelim hayallerimizde ve kendi gerçekliğimizde yaşattığımız, gerçekleşmesini düşlediğimiz bir olayın gerçekleşme ihtimalini anladığımızda ne hissederiz. Bunları bir taraftan düşünürken diğer taraftan da anlatımıma devam etmek istiyorum.

Daha önce anlatmıştım hani birisi ile karşılaştığımızda bir elbise giydiririz diye. Sonra zamanla elbisenin olmadığını görürüz ama anlamak istemeyiz. Bu olayın tekrarlandığı her an da gerçeklik hayallere üstün gelir ve o o elbisenin o insana uymadığını anlayana kadar geçen sürede hep hayaller üstünlüğü ele geçirir. Hani bir olay olduğunda deriz ya "ben kesin yanlış anladım aslında o böyle birisi değil.." diye ama aslında o öyle birisidir ve bu gerçeği bilmemize rağmen hayallerimizdeki bu yalana inanırız. Amacım hayallere yalancı demek değil elbette sadece gerçek ve hayallerin karşılaşmasına bir örnek vermek istedim.

Bunun bir üst noktası daha vardır. Bir önceki örnekte deneyimleyerek ve anında görerek ilerleyen bir süreç vardı. Şimdi vereceğim örnekte ise bunun tam aksine bir örnekleme yapacağım. Eski zamanlarda mektup arkadaşlıkları vardı, mektup aşkları belki de. Burada birbirini hiç tanımayan iki insan yazışırdı ve bu yazışmalar sonucunda birbirinden hoşlanmaya başlardı bu birbirini tanımayan iki insan. Bu ikisinin birbirine karşı tamamen dürüst olduğunu düşünelim ama belirli sebepler yüzünden birlikte olma ihtimalleri oldukça düşük olsun. Burada o iki insan hayallerini bir ortak noktada birleştirmeye başlıyor ve onlar bunu yaptıkça kendilerine alternatif bir gerçeklik oluştuyorlar hayallerinde. Sarıldıkları, beraber uyudukları, birbirlerini sevdikleri alternatif belki paralel bir gerçeklik oluşmuş oluyor bu sayede. Hayaller bir süre boyunca gerçeğin yerini alıyor bu noktada daha doğrusu gerçeğin üzerini bol renkli bir örtü edasıyla örtüyor. Sonrasında gerçeklik kendini göstermeye başlıyor ve hayallerde oluşan her şey yıkılmaya başlıyor. 

Burası çok önemli aslında hani üçe ayırmıştım ya gerçekliği. Birincisi hayallerdi, diğeri bize dayatılan gerçeklikti diğeri de mutlak gerçeklikti. Hayaller bize dayatılan, kurgu bir gerçeğin üzerini örtüyor aslında. Kurallarla, inançlarla, imgelerle bir şekilde o birbirine karşı bir şeyler hisseden ve ortak bir hayali paylaşan iki insan yine aynı sebepler yüzünden ayrı kalıyorlar. İki insanın aynı hayali paylaşması inanın bana oldukça güçtür. Hele o hayalin gerçeğin üstünü kaplaması ve onun yerini alması daha da zordur. Hissettikleri her şey onların gerçeğidir ve oldukça güçlüdür. Ancak ayrılık anları da ayrı bir gerçekliktir ve hayal dünyasının yıkılmasıdır. 

Hayallerin yıkılması oldukça garip durumdur. Camdan yapılmış bir evren düşünün sonra o evrenin kırıldığını ve milyarlarca farklı parçaya bölündüğünü. Gerçeklik ile hayallerin karşılaşması da bu şekildedir hep ve nedense hep o kurgusal gerçeklik kazanır. Sonuçta kurallar, imgeler veya inançların bir zafer dansına başladıklarını düşünürüm hep aslında onların gerçek ile uzaktan yakından alakaları olmamalarına rağmen. 

En iyisi bir hayal yaratıp onu evrenin sonsuzluğuna gönderelim biz. Yarattığımız o paralel evrende hayallerimiz yaşamaya ve gelişmeye devam etsin hiç bir zaman yıkılmadan...

0/Post a Comment/Comments