İkili yaşamlar

Bazı zamanlarda gerçekliği böldüğümüz olur. Hani gerçekte yapmamız gereken bir şey vardır ve yaparız ama kendi iç dünyamızda ise tamamen farklı bir şey yaparız. Gerçekliğin böyle zamanlarda bölündüğüne inanırım ben. Kendi içimizde yaptıklarımız hayattan ve onun getirdiklerinden arındırılmış bir şekilde kendine ait bir alanda yaşanır. Kuralların, baskıların, ideolojilerin yer almadığı bir bölgedir burası ve gerçeğin en salt halidir. Eğer dış etmenler karşı gelmese herkes o bölgede davrandığı gibi davranır. Orası öyle bir yerdir ki maddesel olarak hiçbir karşılığı yoktur ama yine de asla silinemeyecek anılar bırakır bize.

İki düşman insan düşünelim. Bir erkek ve bir kadın. Birbirlerini ilk fırsatta öldürecek olsalar mesela ve eğer o fırsatı bulurlarsa da birbirlerini öldürseler. Ancak aslında bunlar birbirlerine aşık olsalar ve birlikte olabilme hayali kursalar birbirlerinden habersiz. Hayat izin vermiyor, onlara öğretilenler karşı tarafı öldürmek üzerine kurulu. Böyle bir durumda neler olabilir biraz düşünelim. Eğer başka bir seçecek yoksa ki olmadığını bu paragrafın başında söyledim sonuç belli. Birisi artık olmayacak, kimin olduğunun bir önemi yok. Bir tarafta birinin öldüğü bir gerçeklik diğer tarafta ise sevgili oldukları, evlendikleri başka bir gerçeklik. Eğer arada aşk varsa onların duvarlara sarıldıklarını tahmin edebiliriz, yalnızlığın ne kadar acı dolu olduğunu da. Peki hangi gerçeklik düzlemi onlar için doğrudur veya gerçeklikler çakışmaz mı bu durumda?

Bu örnek biraz uçuk gibi gelmiş olabilir. Ancak şöyle düşünün mesela bir çiftimiz var ve bunlar ayrılıyorlar bir sebepten dolayı. Ancak ayrılık sadece fiziksel oluyor, ikisi de birbirini sevmeye devam ediyor. Sadece diğerini düşlüyorlar, onu istiyorlar. Tekrardan birleşmeleri o anki şartlar için de imkansız olsa. Kendi içlerinde yarattıkları o alanda diğeri de yok mudur? Her an onun elini tutup, tenini koklamaz mıdır? Bir ev tasarımı yok mudur sanırsınız orada. Hiç evlenmemelerine rağmen çocuklarının isimleri belli değil midir o alanda? Gerçeklikten bağımsız oluşan bu alanda yaşananların onlar için geçerliliğini kim sorgulayabilir.

Hadi başka bir örnek. Bir adamımız var mesela ve müzisyen olmak istemiş hayatı boyunca. Ancak şartlar hep ters yöne itmiş onu. Tamamen alakasız bir mesleği var ve müzik aletleri topluyor. Çalmayı tam olarak bilmiyor, tekrardan öğrenmek için yaşının geçmiş olduğuna inanıyor. Çocukken taşıdığı hayallere ulaşmasının imkansız olduğuna inanıyor ve zihninin derinliklerinde bir bölge oluşturuyor. Orada müzik çalabiliyor, konserler veriyor belki. Aslında yaşamak istediklerini o bölüme atıyor ve orada deneyimliyor bazı şeyleri.

Bunların "hayal kurmak" ile farkları nelerdir diyebilirsiniz. Anlattıklarıma tekrardan dikkat ederseniz bunlarda "keşke böyle olsaydı" veya "böyle olmasaydı" yok. Bunun yerine gerçekliği değiştirebilecek kadar güçlü bir düşünce sistemi var. Daha doğrusu bir ikili yaşam var. Ayrılmış sevgililerimizi tekrardan ele alırsak eğer. Onlardan birisinin baktığı her insanda diğerini görmesi gibi bir durum oluşuyor. Yalnız oldukları halde yalnız değillermiş gibi davranıyorlar. İki farklı gerçeklik oluşuyor anlayacağınız. Daha fazla örnek isterseniz eşi ölen bir kadının o yaşıyormuş gibi düşünmesini örnek verebiliriz. Gerçek ve zihnin içindeki o bölmede olanlar tamamen farklıdır. Bu ise insanları ikili yaşamlara itiyor. Benim yazdığım hemen her hikaye benzer bir biçimde  örnektir ikili yaşamlara.

Bir çok insanın belki herkesin ufak yada büyük olsa da ikili yaşamları olduğuna inanıyorum. Böyle zamanlarda gerçekliği bölmüş oluruz defalarca. Bu bölünmüş alanda yaşananlar çoğu zaman gerçeğin kendisi kadar derin izler bırakabilir bizlerde.

0/Post a Comment/Comments