Zincirler, esaret

Karanlık bir oda, hava soğuk. Uzaklarda bir yerde su damlıyor ve taş zemine çarpıyor tekrar ve tekrar. Kendi soluğum haricinde duyabildiğim tek ses o, çıldırmak üzereyim. Demir bir masa var, paslanmış kullanılmamaktan. Unutulmuş aynı buradaki her şey gibi, aynı benim gibi. Karanlıklardan arkadaş, gölgelerden düşman yaratmayı uzun zaman önce bıraktım ki o günleri mumla arıyorum şimdi. Bazen ufak bir ışık geliyor veya ben hayal görüyorum emin değilim hangisi gerçek. Taş duvarlar var sonra sanırım buranın soğukluğu onlardan geliyor. Nahoş bir koku genzimi yakıyor ama alıştım sayılır. Bazen çığlık atıp sesimin yankısını dinliyorum ve bu bana yalnız olmadığımı düşündürüyor. Galiba çıldırıyorum evet böyle olmalı deliliğimin başlangıcı. Karanlık bir odada yapılan işkenceler sonucunda delirdi denmeli benim için.

Duvarlarda zincirler var bunu arada esen rüzgarda çıkardığı seslerden anlıyorum ve birkaç tane fare. Eskiden daha iyi arkadaştık onlarla fakat geçen gün bir tanesini yedikten sonra artık uğramıyorlar yanıma. Bazen ben uyuduğumda geliyor ve intikamlarını almaya çalışıyorlar. Kızgın değilim sonuçta onlarda benim gibi yaşamaya çalışıyor  ama neden gitmediklerini bilmiyorum. Sonuçta onları duvarlara bağlayan zincirleri yok istedikleri zaman gidebilirler. Neden yapmıyorlar anlamıyorum belki beni terk etmek istemiyorlardır. Ne kadar zaman oldu acaba buraya düşeli? Ne kadardır yaşıyorum bu kimsesizliği? Sonlara inanmıyorum ben ve çilemin bir sonu yok.

Bazı geceler uyuduğumda ki pek uyuyamıyorum artık bir kaba bir parça yemek bırakılıyor. Bunu kim yapıyor veya neden bilemiyorum. Sadece yemeğimi farelerle paylaştığım sürece güzel anlaşıyoruz. Sanırım karşılıklı bir çıkar anlaşmamız var onlarla. Ben onların karnını doyuruyorum onlarda benim yalnızlığımı azaltıyor. Deliriyorum galiba, bunların hiçbiri normal değil. Bir ışık gördüm sanki aydınlandı her yer. Sahi insan son zamanlarında uzakta bir ışık görür ve ona doğru gider. Ben gidemiyorum ama ne çabuk unuttun bağlıyım ya duvarla ondan her şey. Bağlı olmasan gider miyim onu da bilmiyorum. Sahi özgür olmak nasıl bir şey acaba. Ben hiç özgür oldum mu? Sen hiç özgür oldun mu peki? Kendimi toparlamalıyım artık. Duvardaki iskeletle daha ne kadar konuşabilirim aslında güzel bir dinleyici ama!

Nerede kalmıştım acaba? Evet, düşler diyordum. Hani bundan uzun zaman önce önüme konan bir kap yemeği arzulamadığım zamanlarda bir şarkı vardı hatırlıyor musun? Hani bir şeylerden bahsediyordu sonra bir başka şarkı daha vardı. İlki daha güzeldi ama çocukken dinlerdim ben hatırlıyorum. Nasıl başlıyordu acaba? Neyse bunların önemi yok hatırladıkça canım daha fazla yanıyor çünkü. Unutmak daha kolay inan bana. Mesela bulutları gördüğümü unutursam eğer bu soğuk duvarlara daha hızlı alışırım. Evet, bir zamanlar bulutlar vardı ve onları hayvanlara benzetirdim. Beyazdılar galiba gökyüzü de maviydi herhalde. Hatırlamam lazım yoksa dayanamıyorum daha fazla. Ne kadar fazla bilirsem o kadar çıldırıyorum. Uykum var ama uyumamam lazım sonuçta kaç zamandır yemek verilmiyor bize. Kaybetmek istemiyorum!

Lanet olsun size, bir an için düşmemi bekliyorsunuz farkındayım. Sonra hemen nerede saklanıyorsanız oradan çıkıp üstüme atlıyorsunuz. Üzgünüm ama bunu yapmanıza izin vermeyeceğim bu gün. Sahi günlerden ne? Hafta ne zaman bitecek? Hangi aydayız veya hangi yıldayız? Ben kimim? Hatta sen kimsin? Galiba hayal görüyorum yine. Doğru delirmiştim ben bu yüzden normal değil mi hepsi? Evet, ışığı görüyorum ama hiçbir şey olmuyor. Ben burada belki hayatın merkezinde tutsak yaşıyorum. Kimin esiriyim veya acı çekmemi kim istiyor bilemiyorum. Sadece buradayım ve sonlara inanmıyorum çünkü bu yalnızlığın bir sonu yok.

Bazen rüya görüyorum öyle pek sık değil ama. Rüyamda bir adam yazı yazıyor. Sanırım o benim. Evimdeyim rahat yatağımda yatıyorum şimdiki gibi taş zeminde uyumuyorum anlayacağın. İstediğim her yere gidebiliyorum mesela farelerde yok etrafımda. Ancak garip bir şekilde yine bileklerimde kelepçeler var ve zincirler. Nereye gidersem gideyim zincir şakırdamasını duyuyorum. Sonra başka bir zaman başka bir rüyada benzer şeyler görüyorum. Bilmiyorum ama ikimizde esiriz ben be rüyamdaki ben. Ben beni neyin kısıtladığını biliyorum ama o her gün başka bir işkence cihazında yaşıyor. Rüyaların güzel olması gerekmez mi sizce? İkimizi de birer kapla kandırıyorlar sonra. Beni bir kap yemekle onu bir kap yalanla. Orada yaşamak istemiyorum aslında en azından istediğim fareyi yeme özgürlüğüm var. Hava çok soğuk ve ışık biraz daha yakın.

Düşünüyorum da acaba mücadele etmeyi bırakırsam fareler bu işi bitirebilir mi? Başka bir kap daha gelmiş ben uyurken demektir ki biraz daha devam edeceğim. Sen de biraz daha dinleyeceksin beni sevgili dostum iskelet. Galiba biraz susmam gerekiyor ne dersin. Merak etme farkındayım sıkıldığının ama biraz daha izin ver sonra dinleneceğim bende. Bu arada o rüyayı tekrardan gördüm ve merak ettim acaba diye. Acaba o benim rüyam değilde ben onun kabusu muyum. Sonra düşündüm hangimiz daha özgürüz diye. Sahi hangimiz daha özgürüz. Sen mi ben mi yoksa o mu? Hepimizde bu soğuk zincirler yok mu bizim? Sahi kurtulmak için ne yaptık şu güne kadar? Artık gitmeliyim ben, eğer bir kabussam uyanmalıyım artık. Eğer bir rüyaysam, bir düş isem devam etmeliyim uyumaya. Sonuçta ben istediğim fareyi yiyebiliyorum ya siz?


Bulutlara bak ne kadar da güzeller. Ben bir küçük bir midilli gördüm koşuyor ya siz?

2/Post a Comment/Comments

Sabahattin Gencal dedi ki…
Yaşamın her alanından derlediğim yazıları "Bloglardan Seçmeler" adlı sitemde yayınlıyorum. İzninizle sizin çalışmalarınızdan seçtiklerimi de kaynak belirterek yayınlayabilir miyim? İyi günler dileğiyle.
Sabahattin Gencal
Oğuz Marangoz dedi ki…
Elbette yayınlayabilirsiniz. Teşekkür ederim. İyi günler dilerim