Son savaş

Adam önce miğferini hemen ardından da göğüs zırhını çıkartıp attı. Bir zamanlar beyaz, işlemeli olan zırh taş zemine sertçe çarptı ve tok bir ses yankılandı binaların arasında. Yıllardır onu hançerlerden, kılıçlardan oklardan koruyan bu zırtan ayrılınca kendisi çıplak gibi hissediyordu. Savunmasız hissetti çok kısa bir süre için çaresizlik tenine kılıçlardan önce saplandı. Kılıcına daha sıkı sarıldı bu yalnızlıkta. Parmakları tutkuyla sardı kabzayı. Geriye doğru bir adım att, kılıcının ucu aşağıya dönük bir savuşturma hamlesini başlatma noktasındaydı. Sona bu kadar yakınken neden hala savunma hamleleri kurguladığını bilemiyordu.

Vücudundan akan kandan yayılan soğukluğu umursamadı hiçbir şey hissetmediği gibi. İlk hamle karşı tarafan gelmişti, karnına doğru bir saplama hamlesi yapmıştı ve bu hamleyi kılıcıyla savuşturabilmişti. Ancak kolları yeteri kadar güçlü değildi, üzerlerindeki kesikler onu güçsüz bırakmıştı. Savuşturma hamlesi bitmeden rakibi diğer elindeki hançerle tekrar saldırdı ve koluna derin bir kesik daha attı. Artık sol kolunun derisi tamamen kanla kaplanmıştı ve zeminin de kırmızıya dönüşmesi hızlanmıştı.

Rakibi tekrar saldırdı bu sefer sol tarafından çapraz bir kesme hamlesi yaparak. Acı içinde gülümsedi adam. Hafiçe yana çekilerek kılıcını omuz hizasında kaldırdı ve gelen hamleyi karşıladı. İki kılıç birbirine sertçe çaptı, çıkan ses insanların onlara bakmasını sağladı. Rakibi birkaç saniye onun gözlerinin içine baktıktan sonra tekrar geri çekildi.

Artık kılıcı tutmakta zorlanıyordu biraz sonra işi bitecekti. Rakibi onu yormak için saldırıyor, bolca eğleniyordu. Henüz hareket etmemiş olayı izleyen iki kişi ile göz göze geldi. Bu adamı bir şekilde geçebilse bile o ikisine karşı hiçbir şansı yoktu. Şimdi yapması gereken şeyin ne olduğundan emin değildi. Ya bir sonraki hamle de rakibini engellemeyecek ve ölümcül hamleyi yapmasını bekleyecekti ya da var gücüyle izleyicileri eğlendirmeye çalışacaktı. Hep öyle yapmamış mıydı aslında kendi yolunda savaşırken onun savaşından insanlar tatmin olmuştu hep.

Gözleri artık eskisi gibi göremiyordu kılıcı tutmakta zorlanırken. Saldırı hamlesi yapmayı düşündü ama hiçbir saldırı hamlesinin olmadığını biliyordu. Her şovalyenin onuruydu savaşarak ölmek. Kime karşı savaştığın değildi önemli olan eğer yüce bir amaca hizmet ederken ölürsen onurlu ölmüşsün demektir. Onurlu ölmek için dedi çıkmayan sesi ile ve biraz daha bekledi.

Şimdi rakibindeydi sıra, önce hançerini onun sol tarafına doğru fırlattı ve hemen ardından saldırıya geçti. Her kadın böyle savaşırdı. Önce rakibinin gözlerinin içine bakar, onu zırlarını çıkarmaya zorlardı. Sevişirlerken ona fark ettirmeden kesikler açardı bedenine. Sonrasında zayıf düşmüş rakibi karşısında üstün olur ve kazanırdı. Her kadın bu yolu bildiği sürece asla kaybetmezdi. Bir savaşçının zırh giydiremediği tek yeri kalbiydi ve her kadın ordan vururdu.

Adam güldü kadının gözlerindeki kan arzusuna. Son gücüyle kılıcını kaldırdı kadının kafasına doğru hamle yaptığı sırada ve yere eğildi. Kadın yanından geçerken boşta olan koluyla midesine sert bir yumruk attı. Ardından olduğu yerde dönüp sırtı dönük olan kadının boğazına kılıcını yasladı. Onurlu bir şövalye asla arkadan saldırmazdı ama kadın için aynı durum söz konusun değildi. Kılıcını ters çevirdi ve geriye doğru sapladı. Erkeğin ona karşılık vermeyeceğini çok iyi biliyordu.

Erkek kılıcını düşürdü ve kendisi de yere kapaklandı. Kadın onun kucağına oturdu ve yere yatırdı. Hançerini boğazına dayadı erkeğin. Sevişirlerken kadın üste çıkmıştı, erkek kalbini ona sunmuştu ve kadın kalbe hançer saplamayı yeterli görmüştü. Aşk uğruna ölmek kadar onurlu bir ölüm olamaz dedi erkek ve kadını yatağa yatırıp sevişmeye devam etti. Kalbi olmadan, kalkanları olmadan ve ölemeden...

0/Post a Comment/Comments