Günlerden yalnızlıktı...

Günlerden yalnızlıktı! Yalnızlığın bir gün olmadığını ısrarla savunanlar oldu şu hayatta ama yalnızlık bir gündü. İntihar mevsiminin ilk ayının uyanıştan sonraki günüydü yalnızlık. Bir ömrü günlere ayırsak mesela, aylara bölsek sonra yıllara. İsminden sahte yanılgılar yaratsak o ömürden. Yalnızlık bir ömrün en uzun günü olurdu. Güneş belki hiç doğmazdı yalnızlık gününde, belki hiç çiçek açmazdı.

Çiçekler! Yalnızlık gününde çok zor bulunurdu çiçekler. Mesela güllerin dikenleri vardır sadece. Her diken güçlü bir zehri barındırırdı içerisinde. Belki sadece o günde bir çiçek bu kadar kan dökebilirdi. Belki sadece o günde insan etrafını hasret gözlerle izlerdi en çok. Hayata, mutluluğa belki aşka hasret gözlerle bakardı insan yalnızlığın dakikalarında. Saniyeleri saymak geçen zamanın anlamsızlığını azaltamazdı asla. Sonra gün olur hayali arkadaşlarına sarılıp ağlardı insan.

Hayali arkadaş! Bir insanın hayali arkadaşlarının sayısının hayali dostlarına oranının 1 den büyük veya küçük olması tek bir sonuç doğururdu bu günde; İntihar mevsimi sona yaklaşıyordu artık. Eğer yalnızlık gününden çıkışı bulunmazsa sona doğru sürüklenilirdi aynı bağımsız bir rüzgarın kar tanelerini sürüklediği gibi. Rüzgarların bağımsız olmadığını da savunanlar oldu ama bazı rüzgarlar hiçbir kurala bağlı olmadan eserdi. Ki bu rüzgarlarda nehirler tersine akardı ki bazı insanlar bunun da gerçekleşmeyeceğini savunurdu.

Gerçekler! Gerçeğin kendi içerisine çöküp yokluğa karıştığı, varlığın karşısına çelik zırhlarla çıktığı zamandaydı yalnızlık günü. Bu günde kendi idam sehpasına işlemeler kazırmış insan eğer ertesi güne geçemezse. Ertesi gün ayrılıktı, insanın kendinden ayrılığı!

Ayrılık! Günler dünlere bulanırken kaybolan yarınlara edilen elvedaların uzandığı gümüş bir yol vardı. Bu yol gün boyunca uzanıp yavaşça ayakların altında yok olurdu. O yolda yürürken kelimeleri bir saç telinde birleştirmiş ve boynunun etrafına 3 tur dolamıştı. Etrafını izleyerek yavaşça çekiyordu ipi. Evrende sadece kendisinin tek olduğuna inanıyordu o vakit. Boş gözlerle hayatın derinliklerine doğru bakıyor ve masal tadında yalanların ağırlı altında eziliyordu. İnandığı her şeyin sahte olduğunu bilerek daha fazla dayanamazdı aslında. Gülmek istediği zamanlarda dişlerinden birisini söküp yüreğine saplıyordu. Bir gece diş perisi gelirse ne dileyeceğini düşünürdü yüreğini yastığının altına sakladığı vakitlerde. Eğer diş perisi gelseydi ondan isteyecek bir şeyi yoktu. Yalnızlık gününde zaman ilerliyordu intihar mevsiminin sonlarına doğru.

Son! Her çocuğun masallarda düşlediği tek bölümdü sonlar, gerçekte ise asla erişemediği. O, intihar etmenin bin bir yolu isimli bir yazı yazmış ama hiçbirini beğenememişti. Diş perisinin gelmeyeceğinden emin olduktan sonra yastığının altında sakladığı yüreğini kaldırıp bir kavanozda saklamaya karar verdi.

Günlerden yalnızlıktı evet! O, elindeki paslı revolvere bakarken bir süre önce derini yüzdüğü diş perisinin kalıntılarına bakıyordu. Ardından dilini kesip bir daha konuşmamak niyetindeydi. Elindeki revolvere sarıldığında hayali arkadaşları gösterişli bir şovun başlamasını sabırsızlıkla bekliyordu. Oysa günlerden yalnızlıktı ve O hala bir metot beğenememişti gözlerinin rengine yakışan.

Günlerden yalnızlıktı! Yalnızlığın bir gün olmadığını savunanlar olmuştu şu hayatta ama yalnızlık bir gündü. Bazıları ise yalnızlığa gece derdi ki onlar kendilerine layık bir yöntem seçebilenlerdi.

0/Post a Comment/Comments