Tek kişilik ömürler ve aşk

Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Etrafına baktığında hiçbir ışık göremedi. Şehirden fazlasıyla uzaklaşmış herhangi bir yola sapmıştı. Oradan da başka herhangi bir yola. İlerlerken yağmur şiddetini arttırmıştı, silecekler yağmura yetişemiyordu. Bir süre sonra önünü bile göremez olmuştu. Ne sis farları, ne de uzunlar işe yarıyordu. Yavaşlamayı düşündüğü sırada her şey kararmıştı. Tam olarak ne olduğuna dair pek bir fikri yoktu. Bir anda etrafı siyaha bürünmüş, hisleri ortadan kaybolmuştu. Ne bir ses vardı ne bir ışık sadece üşüyordu bunu hatırlıyordu. Bir anda gitmişti, bir anda bitmişti.

Bir süre sonra kendini toparlamayı başardı. Yüzünün yarısını kaplamış olan yapışkan sıvıya dokundu. Parmaklarını yüzünde yavaşça gezdirdi yanağındaki derin kesiğin üzerinden geçerken canı yandı. Kaşına saplanmış cam parçasını çıkarırken pek zorlanmadı. Sol kolunu ve sağ bacağını hareket ettiremiyordu. Biraz daha etrafı incelediğinde torpidonun kırıldığını ve bacağını sıkıştırdığını gördü, sol kolu ise kırılmıştı. Kapıyı açmayı denediğinde onunda sıkışmış olduğu gördü. Sadece sağ gözünü bir parça açabiliyor sol gözüne ise söz dinletemiyordu. Yapışkan sıvı o hareket ettikçe yüzünün diğer tarafını da kaplıyor ve daha fazla üşüyordu. Her şeyin kırılmasını, arabasının parçalanmasını umursamıyordu ama o güzelim JD şişesi kırılmıştı ya küfürler savurmaya başladı etrafına ama sesi bir garip çıkıyordu. Sanki hava ağzından değil de gırtlağından garip bir hırıltıyla çıkıyordu. Elini boğazına götürdüğünde yapışkan sıvının kaynaklarından birini daha bulmuş oldu. Bildiği daha doğrusu hatırlayabildiği tek şey biran önce boğazını bağlamalıydı. Gömleğinden bir parça kesmeye çalıştı tek eliyle bu sırada bacağına saplanmış bir şey biraz daha derine battı. Korkunç bir acının etkisiyle olanca gücüyle bağırmak istedi ama çığlığı kanla karışınca duyulamaz oldu. Elini yana doğru uzattı ve kırık JD şişesinde biraz kaldığını gördü ve yarım açabildiği ağzına boşalttı.

Aslında akşamın bitişinde bu durumda değildi hatta o zamanlar sorsalar bu hale geleceğine inanmazdı asla. Mutsuzdu ama sahte yalnızlığında huzurluydu o. Çift kişilik bir dünyayı tek kişilikmiş gibi yaşıyordu. Gittiği kafe de "L" şeklindeki bir koltuğun köşesine oturup bir tarafa ayaklarını uzatıyordu. Diğer tarafa ise montunu oturtuyordu, hayatıma kimseyi istemiyorum demenin en güzel yolu olarak bunu bulmuştu. Kimseye yer yoktu hayatında ve bunu her şekilde belli ediyordu. Çok kişilik bir koltuğa tek kişilikmiş muamelesi yaparken kulaklıklarını takıyor ve müzik dinliyordu. Hiçbiriniz umurumda değil düşüncesini anlatmanın en güzel yoluydu bu. Aslında her zaman böyle değildi ancak zaman onu yalnızlık bataklığına sürüklemiş ve o çıkışı bulamamıştı. Daha doğrusu kimse ona çıkması için az ilerideki ağaçtan bir sarmaşık atmamıştı. O da giderek batmış ve bu hale gelmişti. Ancak bunların hiçbiri o anki durumunun sebebi değildi.

Düşen insanları ayağa kaldırıp onlara koşmayı öğretirdi tekrardan. Onu kimse kaldırmazdı ama kimse umursamazdı içten içe kanamasını. Birileri vardı hep koşmayı öğrenince giden. Onlardan bir daha haber almazdı hiç, bir daha görmezdi asla onları. Oysa hepsini severdi, hepsi için her şeyi yapardı sonra karşılığında hiçbir şey alamaz ve o bataklığa biraz daha batardı. Oysa hepsini severdi o, karşılık beklemeden sever, karşılık beklemeden yardım ederdi. Buraya kadar demişti en son sevdiği ondan uzaklaşırken. İşin garibi ise suçu onlarda aramazdı, yalnız kaldığında pişmanlık ıstırabını çekerken yine kendini suçlardı. Bu yüzden yalnız öleceğine inandırmıştı kendini. Mademki yalnız ölecekti yalnız yaşamasında hiçbir sakında yoktu.

Yağmur şiddetini biraz daha arttırdığında görüşü biraz daha bulanıklaştı. Sol elinin parmaklarını hareket ettirmeyi başardığında omuzuna saplanmış camı çıkarıp gömleğinin kolunu kesti ve boğazına doladı. Belki biraz daha zaman tanıdı ona, belki tanımazdı. Bir kaç şişe viski daha bulundurmadığı için kendine küfretti. Çabalamayı bıraktı sonra nasıl olsa bir çıkış yoktu. Bu bataklığa batmıştı ve burada gömülecekti. Tavana çarpan yağmurun sesi uğultuya dönüştü, üşümesi durdu ve düşünememeye başladı.

İnsanların gözünün önünden geçtiğini hayal meyal hatırladı. Suretlere dikkat edemedi, kişileri tanımadı, olayları bilemedi. Bir kız vardı sadece ona tekrar yaşamayı öğretmişti. Onu seviyordu hem de çok. Onu kendinden koruyacak kadar seviyordu. Ona hislerini anlatabilmeyi çok istemişti aslında o gece anlatacaktı ona. Evinin kapısını çalıp bir tek kırmızı gülle aşkını ilan edecekti. Sonuç umurunda bile değildi tek kişilik bir hayat yaşamaya değmezdi asla. Bu yüzden onun evine gidecek ve her şeyi anlatacaktı. Ancak kapıyı başka bir adam açmıştı, tanımadığı yabancı bir adam. Kafasından vurulmuşa döndü o anda zaten biraz içmişti cesaretini toplayabilmek için arabasına döndüğünde biraz daha içmesi gerektiğini anladı. Köşedeki bakkalda durup bir şişe viski aldı ve içmeye başladı. İşte bu ana bu şekilde gelmişti. Pişman değildi sonuçta tek kişilik bir ömür yaşamaya değmezdi.

Artık her şeyin uzaklaştığını hissediyordu. Siyah bir yol vardı önünde ve beyaz bir ışık. Hafif bir müzik sesi duydu peş peşe çaldı nereden geldiğini bilemediği bir şarkı. Nerede duyduğunu hatırlayamadığı şarkı sustuğunda kısa bir ses daha duydu, daha tiz ve değişken bir ses. Sonra umursamadı ve ışığa doğru yürüdü.

Ertesi gün polisler arabayı elektrik direğine çarpmış olarak gördüklerinde incelemeye başladılar. Aşırı alkol, yağmurlu hava tabi sonuç belliydi. Cep telefonunu aldıklarında 72 adet çağrı gördüler aynı kişiden ve mesajlar vardı. Okumaya başladılar "bu akşam bana geleceğini söylemiştin saat 11 oldu ve gelmedin. Seni arıyorum ama telefonunu da açmıyorsun. Lütfen haber ver endişeleniyorum", " saat 12 oldu ve içimde çok kötü bir his var. neden gelmedin, nerelere kayboldun bilmek istiyorum. çok endişelendim senin için. lütfen haber bana", "nerelerdesin saat gece yarısını geçti. oysa bu gece sana çok önemli şeyler anlatacaktım lütfen haber ver, yalvarırım.", "neden benimle konuşmuyorsun, neden beni istemiyorsun artık. lütfen!!", "yan komşum seni görmüş, onun evine gitmişsin sonra küfredip ayrılmışsın oradan. neler oluyor anlat lütfen. sonra bakkala gidip bir şişe alkol almışsın. iyimisin?", " oysa seni çok seviyorum ben, bu gece sana anlatacaktım her şeyi ama gelmedin. televizyonu açmaya korkuyorum seni orada görücem diye. seni seviyorum lütfen ara beni..."

Mesajları okuduktan sonra polis memuru kızı arayıp olanları anlatmak için aramaya karar verdi. "Yes" tuşuna basmadan önce nasıl anlatacağını düşündü bir süre ardından iki kez kısa öksürdü ve yeşil tuşa bastı...

Oğuz Marangoz

0/Post a Comment/Comments