İntihar provaları 3...

Acı bir kahve içiyorum, şekersiz, 7 belki 8 kaşık kahve de içinde. Bir film izlediğimi hatırlıyorum ve sonra o bitmişti. Ben kendimi düşüncelerin dünyasında gezintiye çıkardığımda zamanla ve mekânla olan bağlarımı koparmıştım. Paralel bir boyutta birçok olay oldu, betimlemelerimin imkânlar sınırında olmadığı şeyler gördüm. Kendime bile açıklayamayacağım kadar acı çektim. Sonra yanımda sarkılan sicimlerden birini tuttum ve zamana geri çekildim. Masamda acı bir kahve, bilgisayarımda yazılmış bir kaç satır. Film bitmiş çoktan ki sonunu hatırlamadığım için tekrardan okumam gerekecek. "Okumam" diyorum, filmler okunmaz ki. Filmler izlenir, o halde benimde izlemem gerekiyor. Yanlış eylemleri yanlış zamanlarda kullanıyorum ki bu benim hayatta olan uzaklığımın bir göstergesi oluyor.

Bir yudum daha alıyorum kahvemden, çoktan soğumaya başlamış. Oysa bir an önce içerken dudaklarım yanmıştı. Bir müzik olsa keşke, epitaph çalsa mesela. Ben tam bu arada gözyaşlarımı silsem. Müzik açacak değilim elbette, seçeneklerin sayısını arttırmaya hiç niyetim yok. Kahvem ve kelimelerimin arasında gezinmeliyim ben, müzik açmakla uğraşacak kadar boş vaktim yok. Telefonum çalıyor, telefonumun müziği değişmiş. Arayan gizli numara ve epitaph çalıyor. Açmayacağım, bunu ikimizde biliyoruz. Seçenekleri arttırmanın anlamı yok. Ben o telefonu açacağım sırada kaç kelime kaybedeceğimden haberi olan var mı? Kahve! Evet, bir yudum kahve içmem gerek. Hala acı, hala genzimden aşağıya süzülürken canımı yakıyor. Kendimde değilim ben, evet, evet!

Telefonum sustu, arayan birçok insandan herhangi birisi olabilir. Belki de sadece terbiyesiz bir yanlış numaradır, sevmeyiz biz yanlış numaraları. Telefon sapıkları gibidirler, birisi bizi arıyor diye mutlu oluruz hep. Sonra hayallerimiz parçalanır, uzun tırnaklı bir el kalbimize saplanır. Acı çekeriz sebepsiz yere. Cümlelerim tükeniyor ve kahve istiyorum. Eğer kelimelerimin gittiğini kabul edersem ben bu satırda ölürüm. Sonra boşlukta süzülürken bir başka sicime tutunur ve tek bir cümlenin bile yazılmamış olduğu bir zamana giderim. Kahve, evet kahve içmeliyim. Hala acı, soğumuş ve küf kokuyor. Yanılmışım, tenimdeki yaralardan geliyor koku. Sağ elim acıyor, sebebini bilmiyorum. Yazmaya sol elimle devam ediyorum, sanırım sağ elimin orta parmağı kırılmış olmalı. Hareket ettiremiyorum, elimin üst kısmı kan kaplanmış. "K ve Ş" harflerinin üstü kırmızıya bulanmış. Kahveye ihtiyacım var ve bir ağrı kesiciye.

Soğumuş kahvelerden nefret ederim, sen seversin ama. Bardağı duvara fırlatmak istiyorum nedense. Sanırım sağ işaret parmağımda kırıldı ve yanımdaki duvarda kan lekeleri var. Hatırlamıyorum hiçbirini, yazmak güçleşiyor. Kahveye ihtiyacım var, telefonum tekrardan çalıyor. Yine açmayacağım nasılsa ama neden Epitaph çalmıyor. Darkness, bu şarkıda hep ölürüm ben, bilirsin. Boğazımı kestiğin gece de kalbimi söktüğün gece de hep bu şarkı çalardı. Belki arayan sensin, tekrardan öldürmek için geldin ve kapımda bekliyorsun. Yana devrilmiş bir ilaç kutusu var, içi boş. Daha geçenlerde aldığımı hatırlıyorum, gittiğim doktor vermişti. Evet, doğru deli doktorlarına gidiyorum ben. Tabi ki senin için, seni anlamam gerekiyor. Yoksa yapamıyorum seninle. Yapamıyorum seninle, anlıyor musun? Seninle anlaşamazsam gitmem gerekir benim. Evet, evet, ben gitmek istiyorum

Kahve, evet kahveye ihtiyacım var. Şu anda uyumak istemiyorum. Birkaç cümlem daha var. Kahvem bitti, uyumamalıyım. Uyumamalıyım. Uyumama...

0/Post a Comment/Comments