İnsanı şaşırtmak için vardır hayat...



Bayramın son günü pek bir keyifsizdim şu günlerde, istediklerim pek gerçekleşmiyordu. Ruhum bedenime dar gelmeye başlamıştı, bilirim huyunu. Ne zaman gitmek istese bana uzak diyarları, farklı boyutları gösterir ve bu dünyayla olan bağlarımı koparmaya çalışırdı. Bu günlerde öyle geçiyor, yeniden sanrılar başlıyor ardından kırmızı gözler beni çağırıyor çareyi gölgelerle ettiğim sohbetlerde arıyorum. Bu süreç tekrardan başlamış, uzaklardan gelen çığlıkların seni beni çağırır olmuştu. Alıştığımdan mıdır yoksa yorgunluğumdan mıdır bilemem pek umursamadım bu sefer. Onlarda "ne halin varsa gör" şeklinde rahat bıraktılar ama böyle zamanlarda hançerlerin dostluğuna alışmış olduğum için herşeyi daha da zora sokmuştum. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü yirmi dört yıllık hayatımda iki kere deneyimlediğim bir olay bu gün tekrarladı. Amacım ilki bir ay kadar önce ikincisi ise bugün olan bu deneyimi paylaşmak. Bu yüzden sanrılarımdan, kabuslarımdan ve sessizliklerimden daha fazla bahsetmek istemiyorum. Hele Sen'sizliklerden bahsetmeye kalkarsam bu yazıyı bitirmeye gücüm yetmez ağlarım, ki bilirsin bunu yapamam.

Bir ay kadar önce: Hava ılıktı, kapalıydı. Rüzgar serin esiyor insanın içini üşütüyordu. Bu tür havaları hiç sevmem garip bir karanlıkları vardır. Evden çıktığımda yürümek istiyordum ve tepeye doğru tırmanmaya başladım. Uzun zamandır da çıkmamıştım yukarılara. Yukarıya çıkana kadar gölgelerle yaptığım savaştan bahsetmek istemiyorum ama yorulmuştum. Özellikle çok sevgili hastalığım astım onu unutmama izin vermemişti. Güneş tek sıra çamların arkasında kalmış, gri bulutların arkasına sığınmıştı. Uzunca bir süre boyunca güneşin yüzünü göstermesini bekledim boşuna. Uzakta İstanbulun siluetini görürdüm eskiden, Levent civarı gökdelenler Beykoz'dan bile gözükürdü. Eski evim, sorunları tekrar hatırladım, kamburum giderek belirginleşti. Dedemin rahatsızlığı geldi aklıma, zamanı durdurmak istedim ve dizlerimin üstüne çöküp dua etmeye başladım. "Aldığım şu kesin soluğa bile şükürler olsun" dedim, "hayat herşeye rağmen güzel" diye de ekledim ama gerisini hatırlamıyorum. Elbette birçok şey söylemişimdir ama çok da önemi yoktu. Ayağa kalktığımda bulutlar bir parça aralanmıştı ve güneş o aralıktan kendisini gösteriyordu. Ve o güneş ışığı sadece benim üstüme düşüyor, sadece beni ısıtıyordu. Bir anda içime büyük bir huzur çökmüştü, kuru olan gözlerim ıslandı yavaşça. Ayağa kalkım sırtım dik geri döndüm. Çok garipti aslında, olaylar çok garipti. Dönüşte ne gölgelerden nede sanrılardan eser yoktu. Ve o döndüğümde yayınevinden göreşelim cevabını almıştım. Allah'ın varlığından bir kes daha emin olmuştum.

Bugün, gün batarken: İçimdeki sıkıntıdan, ruhumun parçalanmasından bahsetmiştim zaten girişte bu yüzden tekrar etmek istemiyorum. Tekrardan tırmanmaya başladım, geçen bir aydaki en büyük değişiklik dedemin kaybıydı. Nefesim daha yolun başlarında kötüleşti pek de umursamadım, zorluklara bu kadar kolay boyun eğmeyecektim ve devam ettim. Tepeye ulaştığımda bu sefer gökyüzü açıktı ve güneş tam karşımdaydı. Dua etmeya başladım bir süre hayatı sorguladıktan sonra. Benzer bir huzur kapladı içimi ve eve döndüm. Nefesim için Ventolin aldım bu seferde babamın fotoğrafları ile ilgili bir gelişme olmuştu. Bir takvimde basılması için yetersiz bir miktar önermişlerdi daha doğrusu hakaret bile sayılabilirdi. Yeterli olmadığını belirtmiştik ve ben geldiğimde cevap gelmişti, çok daha yüksek bir teklif getirmişti adam. O kadar ihtiyacımız vardı ki, babamın bir cümlesi her şeyi açıklıyordu aslında bu yazıyı da o cümlenin hatırına yazdım "Yüce yarabbim, tam da süper düşmüşken yardım ediyorsun." Kesinlikle böyle yapıyor =))

Böyle olaylarda bana ayakta kalmak için sebepler veriyor, hacıyatmaz gibi :)

Hadi kalın sağlıcakla...


0/Post a Comment/Comments