Kelimeler yetmediğinde

Bir süredir sıklıkla hikayeler, masallar anlatıyorum size. Anlatmaya da devam etmek istiyorum. Ancak kısa bir vermek niyetim ve başka bir şeyden bahsetmek. Benzer yazıları daha önce çok yazdım. Bir çok kez anlattım sessizlikleri. Şimdi yine aynı konuya oldukça benzer bir bakış açısıyla tekrar değinmek istiyorum. Bu yazının konusu "Kelimeler yetmediğinde."

Önce kısa bir "kelimeler neden yetmez?" bölümü ile başlamak istiyorum. Kelimelerin yetmemesinin temelde tek bir nedeni vardır; anlatılmak istenen anlatılabilecek olan daha büyüktür. Bu nedenle de anlatılmaz genellikle, anlatılamaz. Bir insana onu ne kadar sevdiğinizi anlatabilmek istediğinde mesela bunun için söyleyecek çok fazla sözünüz yoktur. Acı içinde fark edersiniz bu gerçeği. Sonrasında siz anlatamazsınız, o kelimeleri sizden duymak isteyen öğrenemez. Elbette bu noktada kelimelerin yerini alabilecek başka davranışlar, hareketler vardır ama bunların yeri nedense hiçbir zaman o birkaç kelimenin yerini tutmaz.

Hadi örneklemelerle ilerleyelim bu yazı boyunca. İnsan hayatı anlatabildiği ölçüde yaşar. Yani asla anlatamayacağınız bir deneyime tam anlamıyla sahip olamazsınız. Eğer sevgi ise anlatamadığınız bir sevgiye asla sahip değilsinizdir. Bu sebeple insan, sevgisini ifade etmeye çabalar. Bu ifade etme süreci başlı başına bir yazı konusudur ki bu noktaya girmek istemiyorum bu nedenle. Bunun yerine o an kelimelerle anlatamadıkları ile ilgilenmek istiyorum.

Şöyle düşünün iki farazi kahramanımız olsun bu nokta. Biri erkek ve bir diğeri dişi. Sonra bunların arasında duygusal anlamda bir yakınlık olmasını da isteyelim. Ya ikisi ya da biri diğerinden hoşlanıyor olsun, hani olmaz ya. Bu sürecin bir devamı vardır. Beklerler ki ilgilendiklerini gösterebilsinler. Bunun da çok çeşitli yolları vardır. Efendim mesajlar atılır, iltifatlar yapılır, kaçamak bakışlardan tutun da karşındakinin gözlerine bakmalara kadar sonsuz sayıda yöntemi vardır bunun. Bunlar da yetmez ama. Bir süre sonra o iki farazi kahramanımızın zihninde sorular oluşmaya başlar "acaba"ya dair.

Bu acaba noktasını hep çok ironik bulurum ben. Düşünün ki iki kahramanımız da kendini ifade etmeye çabalıyor olsun. Ancak bu ifade etme süreci çeşitli sebeplerden ötürü asla çok net kelimelerle olamasın. Ortaya söyle bir durum çıkmaya başlar o noktada "acaba yanılıyor muyum?" Daha sonra ise bu soruyu başkaları takip eder "ya onu anlamıyorum. neden bu kadar karışık." Hadi şimdi duralım. İki kahramanımızın da birbirlerine karşı hissettiklerini ifade etmeye çabaladıklarını söylemiştim. Bu sebeple aslında ortada karışık olan bir durumda yoktur. Aslında her şey oldukça açık ve nettir. Fakat o geçen zamanda söylenememişler o kadar büyümüştür ki artık kurgular gerçeklerin yerini almaya başlar.

Elbette bu içsel diyaloglar olası olarak "neden hiç net değil?" sorusu ile devam edebilir. Bu soruyu ben çok daha fazla ironik bulurum ve gerçekten çok acıdır. Sürece baktığımızda, yapılanları incelediğimizde aslında bir sonuca ulaşabiliriz. Zamandaki gelişmelere bakıldığında zaten aranılan o "netlik" ortadadır. Ancak iki kahramanımız da bunun farkında bile değildir. Kelimelerin eksikliğinde bu tarz sendromların ortaya çıkması oldukça doğaldır aslında. Ancak söylediğim gibi sürece bakıldığı zaman aranılan netlik sorusunun cevabı her zaman ortadadır. Bunu kimse göremez ama. Sonralarında başka şeyler olur, insanlar saçmalar bilirsiniz.

Benim bu yazıda anlatmak istediğim tek bir şey var aslında. Benzer durumlar içerisindeyken mümkünse "net olan işaretlere bakalım." Her ne kadar çeşitli sebeplerden dolayı anlatamıyor olsak da kendimizi açıklayabileceğimiz ölçüde açık olalım. Sonrası çok saçmalaşıyor dostlar inanın bana. Bir süre sonra ise anlatacak bir şey kalmıyor geriye. Daha önce de söylediğim gibi bu noktada amaç yaşanabilecekleri değil yaşananları düşünmektir. Çünkü yaşananlar insana istediği cevapları verebilecek yeterliliktedir eğer ona doğru bir biçimde bakmayı becerebilirsek.

Elbette ki bu noktada söyleyecek çok söz var farkındayım. Ancak vermek istediği mesajı vermiş olmanın mutluluğu içerisinde yazımı ufaktan sonlandırmak istiyorum. Bazen insan çok açık ve çok net olan işaretleri göremez ve daha açık ve net olduğunu düşündüğü kelimeler duymak ister. Oysa o kelimeler şu dünyada gelmiş, geçmiş en kapalı şeylerdir. Bir bakışın önemini unutmayalım dostlar. Tek bir kelimenin bile ne kadar güçlü olduğunu hep hatırlayalım. Eğer bazı şeyler açıklanmıyorsa bilelim ki bir sebepleri vardır mantıklı veya mantıksız. Bu yüzden de o sebeplerin hatırına bekleyelim. Yoksa inanın bir süre sonra söylenebilecek kelimeyi bırakın, kaçamak bir bakış bile kalmıyor geriye.

Aslında bu yazıda herkese hayatlarını güzelleştermelerini söylemek ve başkalarına eziyet etmekten vazgeçmelerini söylemek istedim. Ben yapmıyorum ama hepsi berkecanın suçu diyebilirsiniz ama birbirimizi kandırmanın lüzümu yok hiç, hepimiz yapıyoruz aynı şeyleri. Bu durumda geriye tek bir seçenek kalıyor, yok olmadan tutunabilmek bazı şeylere eğer devam etmesini istiyorsak. Yoksa inanın bazı yolların gerçekten dönüşü olmuyor.

Gecenin bu saatinde, sabahın bu ayaz vaktinde beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hayatı güzelleştirmek veya rezil etmek elimizde ve neden güzele doğru yürümüyoruz? Geleneksel son soru kapanışımı da yaptığıma göre artık gidebilirim.

Hepinize günaydın, güzel bir gün dilerim...

2/Post a Comment/Comments

Pabuc dedi ki…
Kelimeler yetmediğinde bakışlar var :) yeterki kelimelerle bakışlarla ne anlatacağımızı ne tarafta olacağımızı iyi seçmiş olalım...

Güzel günlerin olsun...Her günün aydın olsun...
Oğuz Marangoz dedi ki…
Benim de anlatmak istediğim buydu aslında. Kelimeler olmayabilir ama bakışlar var :))