Yanlışın dayanılmaz güzelliği

Aklımda dolaşan yüzlerce belki binlerce fikir, kurgu yazılmayı beklerken ben hepsini kaçırdım. Yazmayı kaçırdım daha doğru Alesti yok başka bir şeydi çalışmaktı falan derken yazamadım. Hatta o kadar ki 2 eski hikayemi yayınladım blogum unutulduğunu düşünmesin diye. Sanırım o kadar doluyum ki sürekli değişiyorum. Hani bazı zamanlarda olur ya aklınızdan milyonlarca şey geçer ama siz herhangi birine tutunamazsınız. Bener duygular içerisindeyim bir an mutlu olup bir an sonra bilincimin odalarını darmadağın edebiliyorum. Ales bittiğine göre biraz toparlayabilirim belki.

Neyse efendim bu girişi yaptıktan sonra -sonsuza kadar uzatabilirmişim gibime gelse de yapmayacağım o giriş paragrafını uzatmayı- asıl anlatmak istediğim konuya geçmek istiyorum. "Yanlışın dayanılmaz güzelliği."

Yanlış yapmak kadar güzel bir şey var mıdır diye soruyordum kendime az önce. Cevabını bulamadım aslında sadece yanlış yapmayı sevdiğimi fark ettim. Belki alt benliğimde kendimi yanlış yapmaya programlamışımdır. Eh sonuçta "bilmek" isteyen birisi olarak bilmenin en güzel yollarından birisi de yanlış yapmaktır. Yanlış yaparsın ve sonra doğrusunu öğrenirsin. İnsanın öğrenme sistemi bu şekilde çalışıyor sanırım. Daha küçük bir çocukken bile sobanın elimizi yakabileceği ona dokunduktan sonra anlıyoruz. Yani önce kendimizi yakmamız gerekiyor sonra fark ediyoruz her şeyi. Bence bu öğrenme sistemi değişmiyor yıllarla ve yaş ile hiçbir alakası yok. Mesela ilişkilerimizde bir yaptığımızda aslında yaptığımız davranışımızın karşı tarafı, kendimizi nasıl etkilediğini ve sonrasında bunun nasıl sonuçlar doğuracağını görmüş oluyoruz. Bu sayede de öğreniyoruz.

Aslında şu güne kadar öğrendiklerimizin büyük bir bölümünü yanlış yaparak öğrendik. Önce yanlış arkadaşlar yapıp, yanlış işler yaptık ki sonucunda gerçek ile yanlış arkadaş arasındaki farkı yarattık. Elbette hemen gidip yanlış işler yapın demiyorum size saçma olur özellikle yanlış olduğundan eminsek. Ancak bir şüphe varsa denemeli bence insan hem onun sonucunda ne öğreneceğimizi bilemeyiz. Elbette yanlışın başka sonuçları da vardır. Mesela yanlış bir kıza aşık olursak-oldukça olasıdır- acı çekebiliriz, mutsuz olabiliriz, depresyona girebiliriz, yanlışlığın boyutuna göre ilişkilerden nefret edebiliriz ama yanlış yapmazsak nasıl doğruyu öğrenebiliriz. Diyebilirsiniz ki doğruyu öğrenmenin ne faydası var bana ki ben kendime sürekli olarak sorarım. Sanırım bilmiş olmanın getirdiği o ego tatmini oluyor sadece ve ayak izleriniz daha derinleşiyor.

Hayat ne kadar karmaşık olursa olsun her ne ile karşılaşırsak karşılaşırsak karşılaşalım hayat devam ediyor. Bu yolculukta doğrular kadar yanlışta yapıyoruz ve bazı zamanlarda yanlışlar doğruların önüne geçiyor. Neden bu yazıyı yazdım bilmiyorum aslında belki sadece diğer yazılarım gibi yazılmadan yok olmasını istemedim. Belki ise yanlışlara bir doğru yaratmaktı amacım. Sonuçta her yanlışın sonucunda bir doğru öğreniyoruz ama büyük ama ufak. Galiba biraz daha cesur olmamız lazım hayata karşı ve yanlış yapacağız diye de bazı şeylerden vazgeçmemeliyiz. Sonuçta Newton amcanın kafasına elma düşmeden, canı yanmadan yer çekimini bulamayacaktı efsanelere göre. Eğer yanlışlarımız kafalarımıza düşen elmalar, karpuzlar, piyanolar, uçaklar veya gezegenler ise bizde kendi kanunlarımızı bulmak için onlardan faydalanmalıyız. Yanlışlarımızı sevmeliyiz aslında aynı yanlış bir aşkı sevdiğimiz gibi. Belki bir gün doğruları buluruz ne dersiniz? Var mısınız yanlışlarınızı sevmeye?

Saygılar sevgiler efendim hürmetler =))

0/Post a Comment/Comments