Hayata dair dersler 3, kabulleniş


Hayata dair dersler 1, İletişim
Hayata dair dersler 2, kurallar

Bu gün sizlere kabullenmekten bahsetmek istiyorum. Her anlamda kabullenmek olarak düşünebiliriz aslında. O kadar geniş bir çerçeveye sahip bir kavram ki kabullenmek sanırım hepsini anlatmaya gücüm yetmeyecektir. Bu sebepten dolayı biraz daha özel ve bölünmüş bir anlatımı seçeceğim. Elbette bu kadar geniş bir kavram üzerine konuşurken anlatacaklarımın okuduklarım ve yaşadıklarım ile ilgili olduğunu tekrar etmek istiyorum. Bu yazı dizisini de bu sebepten yazıyorum zaten bazı kavramların daha detaylı olarak açıklanması gerektiğine inanıyorum.

Kabullenmeyi düşündüğümüz zaman iki çeşit kabullenme ile karşılaştığımızı görürüz. Bunların ilki olumlu kabullenme iken diğeri olumsuz kabullenmedir. Olumlu kabullenme diğerine göre nispeten daha kolaydır. Bunun içinde olumlu olayları kabullenmemiz var. Yaptığımız bir başarıyı, olumlu bir gelişmeyi veya bizi mutlu eden her şeyi bu sınıfın içine sokabiliriz. Genelde herkes olumlu kabullenmeyi yapabilir. Sonuçta bu kabullenme güzel duyguları ve başarıyı beraberinde getirir ve herkes bunları kabullenmek ister.

Elbette bu noktada olumlu kabullenmenin içinde birkaç farklı ayrışma olduğunu görürüz. Bu ayrımlarda basitçe gerçek ve kandırma olarak düşünülebilir. İlki gerçekten yaptığınız bir işin veya başınıza gelen bir olayın olumlu sonuçlanması ile alakalı iken diğerinde ise kişinin olayın sonucu çarpıtarak olumsuz bir gelişmeyi olumlu göstermeye veya görmeye çabalaması vardır. Oldukça ince bir ayrım ile karşı karşıya kalıyoruz bu noktada. İlk durumu açıklamaya çok gerek olduğunu düşünmüyorumdur. Üniversiteye kazanırsınız ve bu sizin için olumlu bir kabullenmedir. Sonra bu başarınız ile gurur duyarsınız. Diğerinde ise olumsuz bir olayı olumlu gösterme çabası vardır. Üniversite örneğine gelecek olursak eğer bir dersten kaldıysanız veya sınıfı geçemediyseniz bu durumu olumlu bir şeymiş gibi gösterme çabası hâkimdir ve bu olayı kendisine ve etrafına olumluymuş gibi göstermeye çalışır kişi "zaten okulumu seviyorum ben hemen bitmesini istemiyorum" diyerek.

Olumlu kabullenmeyi bu şekilde düşünebiliriz. İki farklı parçaya ayrılsa da ikisinin de kişi üzerindeki etkileri güzeldir. Tabi ikinci bölümde kişi kendine ve etrafına yalan söylediği için belirli miktarda sahteliği içinde barındırır ama genelde bu çok büyük bir sorun oluşturmaz.

İkinci kabullenmenin ise olumsuz kabullenme olduğunu söylemiştim. Olumsuz kabullenme olumsuz bir olayı kabullenme çeklindedir. Bu bölümü örnekler üzerinden anlatmak istiyorum. Mesela üniversite örneği üzerinden gidecek olursak eğer ve kişinin üniversiteden atıldığını düşünürsek bunun olumsuz bir durum olduğunu görebiliriz. Bu noktada kişinin önünde iki seçenek vardır. Bunlardan ilki "zaten bölümümü sevmiyordum" diyerek kendine yalan söylemek diğeri ise içinde bulunduğu duruma üzülmektir.

Kişi bu iki durumdan herhangi birini yapabilir ve iki davranışının sonucunda da farklı olaylar yaşayacaktır. Bu esnada başka bir örnekle devam edelim ve diyelim ki kişi kız arkadaşından ayrılmış olsa ve bu ayrılık onun istemediği bir şekilde olsa. Son zamanlarda bunu çokça görüyoruz etrafımızda ya hani hatta o kişi aldatılmış olsa. Farklı bir kabullenme aşamasına geldiğimizi görüyoruz. Kişi ya sevgilisinin onu terk edip başka birisine gittiğini gerçeğini kabul edecektir ya da kendine yalanlar söyleyecektir. İsterseniz o yalanlara biraz bakalım.

İlk çeşit yalanda o böyle bir şey yapamaz vardır ve kişinin kabullenmeme isteğinden doğar. Birçoğumuzun deneyimlediği bir olaydır aslında bu. Sebepleri farklı olsa da birçoğumuz bu duruma aşinayızdır ve bu aslında "reddediş" aşamasıdır. Bu aşamada kişi olayı reddeder ve kabul etmez. Hatta olayın gerçek yüzünü ona anlatmaya çalışanlara da karşı çıkar.

İkinci aşamada kendini kandırma vardır ve daha çok "zaten bana göre değildi o" gibi cümleler sarf edilir. Bu da oldukça yaygın bir davranış biçimidir. "Kaçış" ismindeki bu aşamada kişi olaylardan kaçar ve kendi zihninde olayın farklı bir yanılsamasını üretir. "Zaten ayrılmayı düşünüyordum ben" gibi bir cümle bu aşamanın içinde söylenir.

Aslında kabullenme konusunda bu maddeyi biraz daha detaylandırmak istiyorum çünkü burada henüz anlatmadığım bir aşama daha var. "Suçlama" ismindeki bu aşamada kişi kendisini veya karşısındakini suçlar. "Hep benim yüzümden böyle oldu" veya "onu yeteri kadar sevmedim" diyebilir kişi. Hatta "ona hep yanlış davrandım", "onu fazla boş bıraktım", "hep yanlış insanı buluyorum" gibi cümlelere bu aşamada sıkça rastlanır. Bence kabullenmenin en önemli bölümü budur çünkü bu bölüm kabullenme ile büyük bir tezatlık içindedir.

Daha önce söylediğim gibi iki çeşit suçlama vardır. Bunlardan ilki kendini diğeri ise bir başkasını suçlamaktır ve suçlama devam ettiği için kabullenme asla gerçekleşmez. Kabullenme gerçekleşemediği için de kişi olayın etkisinden uzun bir süre kurtulamaz. Eğer bir ayrılıktan bahsediyorsak günlerce, aylarca hatta yıllarca bu acı devam edebilir. Örneklere geçmek gerekirse bir kızı tanımıştım. Hikâyesi ise şu şekildeydi eşi onu terk edip gittiği için büyük bir boşluğa gitmişti ve takıntılı bir hale bürünmüştü. Eşinin onu neden terk ettiğini yıllarca düşünmüştü ve bu düşüncelerle geçen her anında hayatından uzaklaşmıştı. Onunla böyle bir dönemde tanışmıştım ve benden yardım istemişti. Ona elimden gelen tüm desteği sundum ve uzun bir süre sonra takıntılarından kurtulabildi. Bu süre boyunca yaptığımız konuşmalarda ona aşılamak istediğim tek bir düşünce vardı "her şey senin suçun değil." O tüm olayların sebebini kendisine yüklediği için bu yükün altından çıkamıyordu ancak gerçekte eski eşinin de birçok hatası vardı ve o hatalardan sadece kendisi sorumluydu.

Bir başka benzer örnekte ise bir kız tanımıştım ve onunla da uzun bir süre boyunca konuşmuştum. O da benzer bir şekilde onu terk eden eski erkek arkadaşına takıntılı duygular besliyordu. Neden onu terk ettiğini sürekli olarak sorguluyor ve ileriye doğru adımlar atmakta güçlük çekiyordu. Ona da benzer kelimelerle yaklaştım ve her şeyin onun suçu olmadığını söyledim. Belki onun hataları vardı ama bir insanın bir başkasının hatalarını sırtlaması ağır bir yüktür ve bu yükle başa çıkmak oldukça güçtür. Ona elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalıştım. Fakat o asıl kabullenmeyi onu terk eden eski sevgilisi ile konuşma fırsatı bulduğunda yaşadı. Eski sevgilisi onunla birlikte olmadığı için terk etmişti ve bu noktada kendi üzerine aldığı tüm hataları bıraktı ve hayatına devam etti.

Benzer örnekleri bir anne çocuğuna karşı da hissedebilir. Anne çocuğunun yaptığı tüm yanlış davranışların yükünü üstüne alabilir ve bu anne için oldukça büyük bir yüktür. Hatta gördüğüm kadarıyla bu tarz bir yük anneleri tüketebilir. "Onu doğru yetiştirseydim böyle olmazdı" gibi bir cümle bir anneyi hayata küstürebilecek güve sahiptir. Ancak anne oğlunun yaptığı tüm davranışların yükünü üstlenemez. Sonuçta oğlunun bir kişiliği ve kimliği vardır ve yaptıklarından kendisi sorumludur.

Örnekler çoğaltılabilir elbette ancak anlatmak istediklerimin yeteri kadar açık olduğunu düşünüyorum. Kabullenmeyi öğrenmemiz gerek bizim. Erkek arkadaşınız sizi terk ettiği zaman "demek ki o benim için yanlış biriymiş" demeyi bilmeniz gerekiyor. Bunu yaparak benim yüzümden terk etti gibi anlamsız suçlamalardan da uzaklaşmış oluruz. Hatta kabullenmek kişinin ne yaşarsa yaşasın mutlu olabilmesini sağlar. Hastalıklarda böyledir mesela. O hastalığı kabullendiğiniz an onunla yaşamayı öğrenirsiniz. İnsanlarla da böyledir o insanı kabullendiğiniz zaman onunla veya onsuz yaşamayı öğrenirsiniz. Bir işten kovulduğunuz zaman suçu kendinizde aramak yerine demek ki bu iş bana göre değilmiş diyebilmeli veya patronlar yüzünden demeyi başarabilmeliyiz.

Elbette bu noktada küçük bir ayrıntı var ki kabullenmek tüm suçu karşı tarafa atmak değildir. Kabullenmek daha çok sebep her ne olursa olsun bu olay oldu diyebilmektir. Sonuçta kimin suçlu olduğu olayların sonucunu değiştirmeyecek kız arkadaşı onu aldatan adama hiçbir fayda sağlamayacaktır. Kabullenme aşamasından sonra kişi olayları inceleyerek hata yaptığı noktaları görebilir ve gelecek için onları düzeltebilir.

Son söz olarak bir olayın tüm sorumluluğunu tek bir insanın almasının yanlış olduğu tekrar etmek istiyorum. Eğer elinizi kaynar su dökerek yakarsanız bu sizin hatanızdır ama bunun içinde yer çekiminin payının olduğunu unutmayın veya ocağı çok açarak demliğin sapının ısınmasını sağlayan bir başkasının payı unutulmamalıdır.

Kabullenebilmeyi öğrenmek gerekli. Şu hayatta yapması en zor ikinci şey olsa da yine de kabullenebilmeliyiz. Ancak bu şekilde mutluluğa ulaşabiliriz.

Resim: Andrew Feres

0/Post a Comment/Comments